sen benim çocukluk aşkımsın. saçlarımda aklar, ellerim titrer, erken kalkar erken uyuyakalırım, gözaltlarım torba... içimde küçücük bir çocuğum. sen benim saçımdaki aklar, titrek ellerimde güzel duran yüzükler, sen benim çocukluk aşkımsın.
yapmadığım ama yapmak istedim birçok şey var; seni bir kitabın esas kahramanı, yataktaki 2. yastığın sahibi, her zaman kalbime yakın olan cep saatim.
olmadığım ama olmak istediğim birçok şey var; sigarana bir çakmak, en sevdiğin kitabın yazarı, gece konuştuğun en son insan, elini tutan, saçını okşayan, leb demeden karadenizi anlayan, bildiğimiz yanlışların doğrularını yazan bir kitap, sakin kıyın, daha iyi bir versiyonum.
olduğunu bilmediğin ama olduğun birçok şey var; karabasanım, uyutmayan bir ilaç, boynumda gümüş, tavanda gölge, ilah, asla solmayan bir çiçek, sonu aydınlık bir tünel, sebep.
beni başka biri yapmaya çalıştığımız zamanlardan sonra, şimdi aynaya bakıp, ''yeteri kadar iyi değil miydim?'' diye soruyorum. belki bazen sevmesi zor biriydim. ama hayatın neye benzediğini sen daha iyi biliyorsun, ben de sadece onu yaşamaya çalışıyordum, bir şekilde.
belki çok matah biri değilim, henüz en iyi halimi de bulamamış olabilirim, ama kötü değil aksine her şeye rağmen iyiliğe inanmak isterim. bak bu da kafiyeli bir cümlem, belki sever, diğerinden daha çok benimser, aynaya baktıkça beni düşünür, kendi kendine söylersin. haşa niyetim değil, senin bir parçan olduğumu iddia etmek, keşke olsaydım. ama bilmek istersen eğer, sen buradaki en değerli taşsın. adın bile koyulmamış, uğrunda senelerdir araştırma yapılmış, kaç madende aranmış da en sonunda hiç bakılmayan yerde bulunmuş. bilinmediği için değeri, onu tutan eller de kırılmış.
allah biliyor, senden sonra iyi pişmiş kurabiyeler gibi dağıldım.