Kalbimin kırıklarına basıp kanattım hep ayaklarımı. Bütün o kara bulutları kendime çektiğim gibi itmesini de bilirdim. Nihayetinde açtı güneşim.
Kendime döndüm, içime. Topladım biraz etrafı, çok dağılmıştı. Aynada çöken göz altlarıma baktım. Kırılmıştım ama bana değerdi. Yaptığım her şey kendim içindi.
İnsanların kalplerinin yırtılması, hayatlarının yıkılması alışık oldukları bir şey mi bilmiyorum ama ben bu oyunu bozuyorum. En çok da zamanında sırılsıklam olan yastığımdaki yüzüme dönüyorum, yüzümü.
Bir hikayenin sonunda mutlu bir kırgınlık var. O da bana ait.
Güvendiğim kapıların ardındaki de sadece benim. İki elim var ve sesleri baya güçlü. Bu bana yeter.
Bana benden kalan en kuvvetli şey bu omuzlarım. Eski neşemde yokmuş gözüm, artık daha güzel gülüyorum. Beni benden mutsuzluğum kurtardı. Ellerim burada, beni tutuyor. İhtiyacım olan da buydu. Geri kalan hayatımın bugün de, yarın da yeni bir günü.
Kaç kere ölüp ölüp dirildim bilmiyorum ama yeniden doğuşumu kucaklıyorum. Bilirsin zaten, bizim gibi insanlar birden fazla ölüp, birden fazla doğar. Eski hayatlarının üstüne basıp her zaman daha yükseğe sıçrarlar. Göğe vardım!
Özgürüm artık.
Geçmişimin tozlarını üstümden silkeleyemediğim zamanlardı; merhamete açılan kapılardan içeri giremedim. Şimdi bakıyorum da, ben kapısından girilince kavuşulacak bir merhamet olmuşum. Buldum yolumu.
Yolumun aydınlığından kamaşıyor gözüm artık, birinden dolayı değil.
Yatağımın bana mezar olduğu günler çok geride kaldı, her gün beni kucaklayan insanlar arasındayım. Bazen hala çok kalabalık bir yalnızım ama kim neye sinirleniyorum çok iyi biliyor. Meğerse beni tanımak o kadar da zor değilmiş.
Açıyorum perdeyi, güneş yüzüme vuruyor ve bunun yazın gelmesiyle bir ilgisi yok.
Ve şunu her zaman çok iyi biliyorum ki;
Bu fiyakalı laflar en çok bana yakışıyor.