çember olan sen
ve çemberin içinde yer almaya çalışan ben.
seni gördükten sonra herkesin sana benzemesi
ya da
her gördüğüm insanın sen olmasını dilemek.
yanındayken ölümsüz hissediyorum
ve evet,
seninle iletişim kurmazsam bütün kuşlar ölür, bütün uçuşlar unutulur.
-
bir rüya gördüm dün gece.
bilmediğim bir şarkıyı söylüyordun.
ve ben,
ağlıyordum.
ben aslında ağlarım bazen.
bazen düşerim.
sonra hiçbir şey olmamış gibi kalkar giderim.
bazen unutulmak isterim.
kaybolmak isterim dalgınlığında
ve çokça da kaybolurum aslında.
okuduğun bir şiirin mısrası olmak isterim.
ben olduğum mısrayı okuduğunda altımı çiz.
böylece bir adım daha yaklaşmış oluruz birbirimize.
kirlenen ütopyalar yaratıp temizlemeye çalışıyoruz.
üstelik aklımıza gelmiyor, hayallerimizde hiçbir yerin kirlenmemiş olabileceği.
olsun diyoruz.
olsun diyip, kesiyoruz en düğüm olan yerlerini saçlarımızın.
sonra sen biniyorsun arabana.
yollarımızın kesişmediği sokaklara sapıyorsun.
bense bir yokuş çıkıyorum, elimde sigara.
nefesim kesiliyor.
aslında ilk kez orda öğreniyorum,
farklı yollara saptığımızı.
belki aynı yerlere çıkıyor yollarımız, ama birimiz yolu uzatıyor.
sen farkında değilsin nitekim ben de farklı değilim.
belki de aşk, iki farksızın ortak bir farkındalıkta vuku bulmasıdır.
zira, yolu kaybedene her zaman bir kutup yıldızı vardır.
-
ben öyle uzun uzun konuşmayı hiç sevmedim ama
hep uzun uzun konuşurum.
yazmayı da hiç beceremedim, çalmayı da.
ama hepsini bok varmış gibi yaptım.
belki de gerçekten bok vardı.
-
aslında sen ve ben, tam olarak o filmdeki gibiyiz.
birbirlerini çok tuhaf zamanlarında tanıyan iki insanız.
birbirimizi tanımayı da beceremedik aslında hiçbir zaman.
o yüzden birbirimize şiirler okuduk, şarkılar söyledik, kitaplar okuduk.
çok bir seçeneğimiz olmadığı gibi, zamanımız da yoktu.
birbirimize 2 dakika içinde söyleyebileceğimiz yegâne şey, söyleyebilecek çok şeyimiz olduğu idi.
yine de, bir gün karşılıklı oturup uzun uzun susmaların hayalini kurduk seninle.
-
asansörlerden bahsetmek istiyorum biraz.
o daracık alan, nasıl da yuvamız olmuştu.
yanyana dururken, ellerimizin naif titremeleriyle birbirine dokunuşundan, biri farkedecek diye gözlerimizi kaçırmalarımızdan, aramızdaki tedirgin asansör sessizliğinden söz etmek istiyorum.
sadece sen ve ben varken o asansörde, nasıl da katla paralel hale gelmiştik.
nasıl da, asansör bozulsun ve mahsur kalalım istemiştik!
ve o akşamüstü, beni ilk kez asansörde öpmüştün.
o kadar küçücük asansöre, o kısa süreye, boyumuzdan büyük, tutkulu bir öpücüğü nasıl sığdırmıştın hala şaşırıyorum.
gözlerimin içine bakıp, "o kapıyı en çok, içeri sen giriyorsun diye seviyorum." demiştin.
"o kapıyı en çok, diğer tarafında sen varsın diye seviyorum."
-
bu yüzden,
her karşılaşmamız bir asansör boşluğudur bizim.
o boşlukta buluruz her seferinde kendimizi.
ve bizim yollarımız,
bir asansörde kesişti.
ve senin sesin, benim bütün boşluklarımı doldurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder