22 Aralık 2016 Perşembe

otobüsler ve ihtimaller

"bugün otobüsün kirli camında kendimi gördüm, eskisi gibi değilim artık." dedin.
eskisi gibi olman için neler vermezdim. ama olma, böyle daha güzelsin.
yaşadıklarının seni yaşlandırdığını söylüyorsun aksine o kadar güzelleşiyorsun ki sana baktığımda dünyanın en güzel kadınını görüyorum.
elin bugün hep boğazımdaydı -mecazen-
bugün beni yaşatmadın. neden?
bana gülümsedin ve "bu sadece seni görünce oluyor" dedin.
filmdeki kadın onu öpünce, sen de beni öptün.
aşkımız adam olsa,
"varlığım da, yokluğum da yeter" dedin.
"bana bıraktıklarınla yaşamayı çok isterdim 
lakin bana sevginden başka bir şey bırakmamışsın ve bana yetmiyor" dedin.
çünkü sana verebilecek, el değmemiş tek şey sana olan sevgim.
bir de ben varım işte. biraz yaralı, kırgın, yorgun.
ama burdayım, dedim.
o an bana sarıl istedim, sarıldın.
geçecek dedin, geçmeyeceğini bile bile.
-
bana yaşadığımı hatırlatıyorsun, seni bu yüzden de çok seviyorum.
-
ama şimdi geçsen karşıma,
"anlat, sadece seni dinleyeceğim" desen;
konuşamam.
bu his sadece susarak anlatılır.
-
tutarsızlıklarının ortasından bana tutunmaya çalıştığını sanıyorsun lakin yanılıyorsun.
boğazımı sıkıyorsun.
ve ben bu sevdayla baş edemiyorum. 
-
biraz daha gelsen, yemin ediyorum bulutların arkasındaki güneşe olan inancım tazelenecek.
ama sen öyle bencilsin ki,
benim senden başka ışığım olsun, başka bir güneşe ihtiyacım olsun istemiyorsun.
ben de senden başka bir şeye inanmak istemiyorum.

3 Aralık 2016 Cumartesi

asansörler ve öpüşmeler

çember olan sen 
ve çemberin içinde yer almaya çalışan ben.
seni gördükten sonra herkesin sana benzemesi
ya da
her gördüğüm insanın sen olmasını dilemek.
yanındayken ölümsüz hissediyorum
ve evet,
seninle iletişim kurmazsam bütün kuşlar ölür, bütün uçuşlar unutulur.
-
bir rüya gördüm dün gece.
bilmediğim bir şarkıyı söylüyordun.
ve ben, 
ağlıyordum.
ben aslında ağlarım bazen.
bazen düşerim.
sonra hiçbir şey olmamış gibi kalkar giderim.
bazen unutulmak isterim.
kaybolmak isterim dalgınlığında
ve çokça da kaybolurum aslında.
okuduğun bir şiirin mısrası olmak isterim.
ben olduğum mısrayı okuduğunda altımı çiz.
böylece bir adım daha yaklaşmış oluruz birbirimize.
kirlenen ütopyalar yaratıp temizlemeye çalışıyoruz.
üstelik aklımıza gelmiyor, hayallerimizde hiçbir yerin kirlenmemiş olabileceği.
olsun diyoruz.
olsun diyip, kesiyoruz en düğüm olan yerlerini saçlarımızın.
sonra sen biniyorsun arabana.
yollarımızın kesişmediği sokaklara sapıyorsun.
bense bir yokuş çıkıyorum, elimde sigara.
nefesim kesiliyor.
aslında ilk kez orda öğreniyorum,
farklı yollara saptığımızı.
belki aynı yerlere çıkıyor yollarımız, ama birimiz yolu uzatıyor.
sen farkında değilsin nitekim ben de farklı değilim.
belki de aşk, iki farksızın ortak bir farkındalıkta vuku bulmasıdır.
zira, yolu kaybedene her zaman bir kutup yıldızı vardır.
-
ben öyle uzun uzun konuşmayı hiç sevmedim ama
hep uzun uzun konuşurum.
yazmayı da hiç beceremedim, çalmayı da.
ama hepsini bok varmış gibi yaptım.
belki de gerçekten bok vardı.
-
aslında sen ve ben, tam olarak o filmdeki gibiyiz.
birbirlerini çok tuhaf zamanlarında tanıyan iki insanız.
birbirimizi tanımayı da beceremedik aslında hiçbir zaman.
o yüzden birbirimize şiirler okuduk, şarkılar söyledik, kitaplar okuduk.
çok bir seçeneğimiz olmadığı gibi, zamanımız da yoktu.
birbirimize 2 dakika içinde söyleyebileceğimiz yegâne şey, söyleyebilecek çok şeyimiz olduğu idi.
yine de, bir gün karşılıklı oturup uzun uzun susmaların hayalini kurduk seninle.
-
asansörlerden bahsetmek istiyorum biraz.
o daracık alan, nasıl da yuvamız olmuştu.
yanyana dururken, ellerimizin naif titremeleriyle birbirine dokunuşundan, biri farkedecek diye gözlerimizi kaçırmalarımızdan, aramızdaki tedirgin asansör sessizliğinden söz etmek istiyorum.
sadece sen ve ben varken o asansörde, nasıl da katla paralel hale gelmiştik. 
nasıl da, asansör bozulsun ve mahsur kalalım istemiştik!
ve o akşamüstü, beni ilk kez asansörde öpmüştün. 
o kadar küçücük asansöre, o kısa süreye, boyumuzdan büyük, tutkulu bir öpücüğü nasıl sığdırmıştın hala şaşırıyorum.
gözlerimin içine bakıp, "o kapıyı en çok, içeri sen giriyorsun diye seviyorum." demiştin.
"o kapıyı en çok, diğer tarafında sen varsın diye seviyorum."
-
bu yüzden,
her karşılaşmamız bir asansör boşluğudur bizim.
o boşlukta buluruz her seferinde kendimizi.
ve bizim yollarımız,
bir asansörde kesişti.
ve senin sesin, benim bütün boşluklarımı doldurdu.

22 Mayıs 2016 Pazar

kimsesiz rakı

bir masa etrafında rakılar eşliğinde harika insanlar.
o an yemin ediyorum sonsuzduk.
herkes mutluydu, ben dahil.
-
sonsuzluğun ortasında kayboldum o gece.
bütün yıkıklar dökükler unutuldu.
bütün acılar silindi sanki hafızamdan.
dünya sanki o masadan ibaretti.
-
sabah kahvaltısı bira ve sigaraydı.
belki sefildik ama gururumuz vardı.
biz de ona tutunduk.
şu an herkes içerde.
ve herkes hala mutlu.
keyfim yerinde.
ama hala,
aklımda bir cümle beynimin bütün duvarlarına çarpıp duruyor.
"kimsiniz?"

2 Nisan 2016 Cumartesi

-7

bir gün bir kadınla tanıştım.
bana öyle tanıdık bakışlar attı ki, sanki uzun zamandır görmediği eski sevgilisiydim.
saatlerce, uzun uzun bakıştık.
yanıma geldi sonra ve dedi ki "birine güvenmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki artık kendime bile güvenemiyorum."
güldüm, "biliyorum o hissi, sanki herkes seni tanıyormuş ama sen kendinle yeni karşılaşmışsın gibi." dedim.
yorgundu, gözlerinden belliydi.
ona baktığımda, hayatıma giren herkesten bir parça yaşanmışlık buldum.
onunla ilgili hiçbir şey bilmiyordum, hâlâ bilmiyorum.
kendimizden değil, hayatımızdaki insanlardan konuştuk.
birkaç saat sonra sanki uzun zamandır tanışıyormuş hissi oluştu içimizde.
seni anlatmadım ona.
anlamazdı değil, çok iyi anlardı.
içimde kal, seni kimse bilmesin istedim.
yırtıp atmak istiyorum artık kalbimi, artık seninle çarpmasın diye.
-
birkaç saat geçti tutamadı kendini, farkettim.
birden sarıldı bana.
hiç kaybetmek istemiyormuşcasına.
özür diledi ve gülümsedi.
"hayatımda olmamanın eksikliğini yaşamışım hep" dedi.
güldüm, "ben kendi hayatıma kendimi dahil edemezken, sen bunun eksikliğiyle nasıl başedemedin?" diye sordum.
cevap vermedi.
ben de sormamış gibi yaptım.
sonra haftalar, aylar geçti.
adı yok.
ne iş yapıyor bilmiyorum.
nerde yaşıyor bilmiyorum.
hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
ama onu özlüyorum.
yabancıydı bana. 
ama hissettikleri, bana hissettirdikleri o kadar gerçekti ki.
bir an için karşımda sen oturuyorsun zannettim.
sonra gitti.
beraber kalktık ve kafamızdaki ihtimallerle kaybolduk ordan.
hiçbir iz bırakmadık orda.
-
bunları sana neden anlattığım konusunda hiçbir fikrim yok.
ben son yazmayı beceremem, zaten sevmem de.
ama ben bir tek seninle olma ihtimalimizi sevdim. bir de beni arama ihtimalini.
-
bak yine son yazamıyorum 
ve 
uzattıkça uzatıyorum.
ne gerek var uzaklıklara
gel işte.

30 Mart 2016 Çarşamba

gömülür

hayatımda başıma gelen en kötü şey sensin.
bunu bütün samimiyetsizliğimle söylüyorum.
dinlemekten büyük keyif aldığım ama canımı en diplerden yakan şarkılar gibisin.
bunu başka nasıl anlatabilirim bilmiyorum.
-
senden dolayı kaçırdığım fırsatlar,
sevemediğim bir sürü insan,
güvenmekten korktuklarım,
seni özleyerek, sana aşık olarak geçirdiğim,
seni tatmin eden ama bana zehir olan uzun yıllar.
senden bana bunlar kaldı.
eyvallah!
-
aşk ve nefret arasındaki o ince çizgiyi yuvam bildim.
ironik midir sence?
aşkım da sendin, sahip olduğum en büyük nefret de sensin.

o ince çizgi hep bendim ama.
ben hâlâ aynı benim, sen gitgide daha şerefsiz oluyorsun.
-
olmuyor değil mi, gayet gülünç duruyorum ordan bakınca.
sence ne kadar umrumda, hadi biraz bunu konuşalım.
-
yokluğuna o kadar alıştım ki, varlığınla kafayı yerim.
sakın gelme.
sensizlik o kadar büyük bir huzur verdi ki bana, böyle daha mutluyum.
mutluyum, sakın gelme.
ben artık tanıdığın kişi değilim. gelme.
ben artık tanıdığımı sandığım kişi değilim. gelme. sakın geri gelme.
bulamazsın gelsen de.
geldiğinle kalırsın ki bu da pek umrumda olmaz.
-
ben şimdi nasılım, n'apıyorum pek önemli değil.
nerde ve hangi sebepten dolayı olduğum daha önemli.
burdayım çünkü kalbimi kırdın.
ben senden kilometrelerce uzaktayım çünkü seni istemiyorum.
seni bırakmanın eşiğinden milyonlarca kez döndüm, ''belki bu sefer'' diyerek.
tıpkı sigarayı bırakmanın eşiğinden döndüğüm gibi.
seni bırakırım sigarayı bırakmam. 
bunu da buraya yazıyorum.
inan senden daha vefalı.
-
hatta gel şimdi biz seninle birer sigara yakalım.
arayamadıklarımıza, fırsatlarımıza, bir sike yaramayan hayatlarımıza üzülelim.
pişmanlıklarımızdan, korkularımızdan bahsedelim.
yaralarımızı konuşalım.
sigara bittiğinde yine hayatlarımızda olmayacağız.
-
önceden bahsettiğim plaza inşaatını hatırlamıyorsundur tabi, pek umrumda değil gerçi.
o inşaat yasal değilmiş.
izin almamışlar.
sal gitsin o inşaatı, bi sike benzemeyecekti zaten.
-
ben hayatımda bu kadar güzel bakan ama bu kadar da görmeyi bilmeyen bir insan tanımadım.
aniden bastıran yağmur gibisin.
öyle anlamsız ama bir o kadar da huzur veren.
çok güzel ama çok kısa süren.
sen benim için tam olarak bu yağmursun.
-
yani senin anlayacağın,
o şarkıda dediği gibi ''gömülür.''
bu son eyvallahım sana.
insanlık yap bu sefer ve sakın geri gelme.

5 Şubat 2016 Cuma

inşaat

ne kadar dipte olduğunu düşünme fırsatı buldun mu hiç?
sanki hiç bitmeyen bir tren yolculuğu yapıyormuşcasına, neler döndüğünü anlamak için etrafına aval aval baktın mı?
sanki hayat çok uzunmuşcasına, günlerini boşa harcayan insanların yüzündeki umursamazlığı gördün mü?
ben gördüm.
hep derdim ya sana, ''hayat kısa takma kafana'' diye.
bunu bilen sadece benmişim gibi hissediyorum.
şimdi soruyorum sana, insanlar neden bu kadar düşüncesiz, savurgan?
cevap verme bu soruma.
sormamış gibi yapıyorum bende.
-
her şey yoluna girdiğinde nasıl da bocalamıştık birlikte
bilmiyorum, hatırlıyor musun?
o kadar alışmışız ki, hayatımızda gerçekten kafaya takılması gereken şeyler yaşamaya
onlarsız eksik hissediyorduk.
o yüzdendi, kendimize dert aramalarımız.
ama inan bana, dert ararsan çok var
mutluluk da çok var aslında.
görmek istersen.
-
eğer kafanı kaldırıp yukarı bakarsan,
gökyüzünü görebilirsin.
-
sigara dumanlarından klavyeyi göremiyorum,
bir imla hatası yaptıysam affet beni.
-
bana geri döndüğün için teşekkür etmek isterim sana.
sen yokken sana çok şey söyledim.
o yüzden diyecek bir şey bulmakta zorlanıyorum aslında.
-
çok şiir var
benden sana,
senden bana.
-
her istediğimizi göremiyoruz belki
o yüzden var kafamızın içi.
''istersen beni orada bulursun'' demiştim sana.
bak, nasıl da buldun beni.
saklandığım yerden yine çıkardın beni.
çok da önemli değil aslında saklanıyor olmam.
ben saklandığım delikten çıkmak için sebep aramıyorum,
elinle koymuş gibi buluyorsun zaten beni.
bana kalan tek şey, elini tutup çıkmak oluyor ordan.
-
yaraların var biliyorum.
inan bana, benim de var.
ama sana bunları anlatamam.
ama sen anlatırsan dinlerim.
-
sesini de özledim aslında.
ama aramak zorunda değilsin.
adını söylediğimde, hiç söylemediğin şeyler fısıldıyorsun kulağıma.
büyük ihtimalle, hiç de söylemeyeceğin şeyler.
-
sen yokken, bir filmin başrollerini paylaştık seninle.
gişe rekorları kırdı.
senaristi bendim.
imdb'den tam puan aldık.
film eleştirmenleri çok sevdi filmi.
izleyiciler devam filmi bekliyor.
istersen 2. filmi çekelim.
ben çok isterim.
-
kızma bana.
ben sana kızmıyorum.
affettim seni.
-
vardır elbet böyle olmasının da bir sebebi.
söylemiştim sana, ''elbet bir gün daha güçlü temelimiz olacak.''
artık her ne dökülüyorsa bir inşaatın temeline,
bizde ondan çok var şimdi.
-
bir hikayeyi bir inşaata benzetmek ne kadar normal, bilmiyorum.
bu hikaye, başka neye benzetilebilir bilmiyorum.
ben nasıl sürekli yıkıp döküp yeniden inşa etmek istiyorum, onu da bilmiyorum.
galiba bu inşaatı tamamladığımda, buraya yerleşeceğim.
-
yani anlayamayacağın çok şey var bende.
anlaşılmak istemiyorumdur belki, onu ben de anlamadım.
ama sen çok sorgulama.
kafayı yersin benimle.
-
seni seviyorum.
bir plazanın temelini yanlış attığımı, 25. katta farkedip
yıkıp tekrar inşa etmeye başlamak gibi seviyorum seni.
ve biliyorum bu hiç kolay değil, olmasın da zaten.
ne zorluklar atlattık, bu koymaz bize.
-
öpüyorum saçlarından.

2 Şubat 2016 Salı

6

masayla aramda bir kol uzaklığı kadar mesafe var
masanın üzerinde kahvem ve sigaram var
ama onlara uzanmaya hiç gücüm yok.
-
bazen bazı şeyler o kadar acıtır, o kadar kırar ki
üzerinden istersen trilyon zaman geçsin 
acı yine aynı acı
-
hiç olmayacak şeyleri oldurtmaya çalışmak üzerine kurulu hayatımı sona erdiriyorum şimdi.
sırada, ne olursa olsun pek de umurumda olmayacak yıllar var.
-
öyle bir acı ki bu, ne bir kremle ne de zamanla geçmiyor.
yıllardır deniyorum dinsin ağrım diye,
ama yine gecenin 4ünde küçük bir kız çocuğu gibi aynı şeye ağlıyorum.
-
çocukluğumdan kalan bir tek ben varım
bir de birkaç fotoğraf.
bazı anıları ölümsüzleştirmemek daha iyi sanırım.
-
bilincimi kaybetsem de anlat deseler anlatacağım şeyler o kadar stabil ki,
sadece o stabilliği yaşamaya gelmişim gibi hissediyorum bazen.
-
uzun zamandır aynaya bakmıyorum.
bakarsam, kaybettiğimi anlarım.
bakarsam, kaybederim.
-
kurduğum kırık dökük cümlelerimi anlamak için uğraş vermenize hiç gerek yok.
zira ben de cümlelerimi yitiriyorum artık.

25 Ocak 2016 Pazartesi

araf

"günlerce konuşmaz, yazmaz, aramaz, sormaz; sonra gelir bir "merhaba" der, yine o kazanır."
-
mesela sen hiç çıldıracak duruma geldin mi, sevmekten?
ne yapsan boş, ne yapsan olmuyor.
ne doluyorsun, ne taşıyorsun.
araf gibi bi' yer, 
senden sonra bulunduğum nokta.
-
bir kalbin olduğunu farkettin mi hiç?
ağrısından uyuyamadığın geceler oldu mu?
seni uçurumun dibinden çıkarıp, tekrar oraya itip siktir olup gittiler mi senden?
umarım gitmişlerdir.
derdim canının yanıp yanmaması değil, 
-yanmasın canın, kıyamam ben sana-
ne hissettiğimi anlaman.
-
onca şarkı, onca şiir yalan söylemiş olamaz.
ben inanmak istiyorum varolduğuna, inatla.
benim için elini uzatıp, beklediğini bilmek istiyorum.
benim payıma düşen, elini tutup uzaklaşmak olsun her şeyden.
-
sırf seni unutmak için, sırf bitirmek için seni bütün hücrelerimde,
ne oyunlar oynadım bilinçaltımla.
hep sen kazandın.
-
sana seni anlatmak isterdim,
sen bana onları anlatırken.
beni yaşamaya nasıl ikna ettiğinden bahsetmek, 
nasıl beni bu hayata bağladığından söz etmek isterdim.
seni severken nasıl çaresiz olduğumu, 
nasıl aciz, nasıl maskesiz, saf olduğumu söylemek isterdim sana.
eğer sen burda olsaydın ve kelimeler yetseydi.
-
senin gidişin bir devrimdir bende.
tıpkı gelişin gibi.
-
yolun bundan sonrasını ayrı sokaklarda yürüyeceğiz sanırım.
sen istemesen de, bir sokakta karşına çıkacağım ama. 
çünkü elimden gelen tek şey bu.
-
öpüyorum saçlarından.

10 Ocak 2016 Pazar

10

her gitmek, gitmek değil -miş.
hoşçakal demeden gidenler, gerçekten gider mi, bilmiyorum.
sen demiş olsan bile, ben gitmiş olmana inanmak istemiyorum.
-
bitti diyince bitmiyor ki her şey.
kafamda bitmedi, aklımda kaldı.
kalbimde de bitemedi, bende gömdüm onu en derinlere.
bir daha ulaşmamak üzere.
-
yaktığı ateşi söndüremedim ben.
ben hala bakkala diye çıkıp sana gelmek istiyorum.

başlamadan önce sonunu hiç düşünmedim.
sonu geldi mi?
galiba bunu algılayabilmem için, birimizin terk etmesi gerekiyor bu dünyayı.
ama çözümü buysa eğer, algılamak istemiyorum.
neden biliyor musun?
olan her şeye rağmen, yine de bir yerde varolduğunu, nefes aldığını bilmek iyi hissettiriyor.
-
ben sana aşık olduğumu çok sonradan anladım 
ama
anladığımda kahvenin dumanı gibi sıcacık olmuştu içim.
kahveyi
nasıl içtiğini bilmiyorum ama.
-
dört duvar arasında sıkışan bir beden ve bir kalbe,
olması gereken yerden çok uzakta olan bir ruha sahibim.
ve bu sadece acı veriyor.
-
sevgili kapanmayan yaram, 
seni özledim.
gel, istersen yine çevir yüzünü.
-
senin için o kadar çok şiirim, şarkım, altı çizilmiş cümlelerim var ki,
burdan oraya yol olur.
-
umrunda olmasa bile,
say 10'dan geriye.
belki karşına ben çıkarım.
-
sana bi' çay borcum olsun. ben demleyeceğim ama.
-
öpüyorum saçlarından.