10 Kasım 2017 Cuma

kaldırım

Kaldırıma çöküp ağlamak zorunda olduğumuzu hissettiren şey bir zamanlar bizim aşkımızdı. Bize hiç acımadı. 
Ama hiçbir zaman kavrulmayı göze alarak yaşamadık o aşkı. 
Göz göze gelmeye korkan iki küçük çocuktuk o zamanlar. Birbirimizi tanımaya cüret edemediğimiz gibi, gözlerimizin içine bakıp sevdiğimizi de söyleyemedik. Belli etmeye çalıştık, montumuzu yan yana asarak ya da birbirimizi kırarak. İnanmak istedik çünkü sevgilim, iki insan birbirini seviyorsa birbirini kırardı en güçlü yerlerinden. Arkasına bile bakmadan çeker giderdi seven insan. En azından bizim aşkımız bize başka seçenek sunmamıştı. Biz de zaten hiçbir zaman doğru seçeneği seçemeyecek kadar çalışmamıştık dersimize. Ama biz birbirimizi sevmenin bizim için korkunç olacağını bile bile sevdik. 
Yaralarımıza üfledik, yaralarımıza. Altı çizili cümleler olan kitaplar verdik birbirimize. Bir yerde okumuştum, altını çizdiğimiz cümleler bizim yaralarımızmış. Yaralarımızı gösterdik birbirimize. 
Tesadüflere inanmayı seçtik. Aynı şairleri seviyor olmamız mı buluşturdu acaba bizi? Orhan Pamuk gibi sevdik birbirimizi. İzmaritlerimizi topladık küllüklerden. O sigaralar birbirimizi düşünerek içilmiş olsun istedik. Lakin bu aşkın sonunu hiç bilemedik. Birbirimizi büyüttük orası doğru ama belki de beraber büyümemiz gerekiyordu. Yan yana uyurken, birbirimize gülümserdik. 
Bağıra çağıra şarkılar söylerdik birbirimize, dışarıdan bakanlar kavga ediyoruz zannederlerdi. Belki de kavga ediyorduk. Bizim hiç normal bir ilişkimiz olmadı çünkü biz zaten normal insanlar değildik. 
Bir gün hayatımız, kurduğumuz bütün hayaller başımıza yıkıldı sevgilim. Bir gün rüyadan uyandık. Çünkü ben bir şizofrendim ve bu aşk asla olmadı. Ne ben seni tanıdım, ne de sen beni. Sen aslında yoktun ve ben de bir şizofrenin hayal ürünüydüm. 
Bu aşk hiç adil değildi ve biz yaşayan insanlar değildik. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder