bugün oturdum şu soruyla kafamda;
ilk kez ne zaman kırıldı kalbim?
tam tarihi yok ama bu soruya öyle birden cevap vermek de kolay değil. öldü sanılan ruh, birden fazla cevapla çalıyor kapıyı.
bir hikayem var ama bana ait değil;
‘’mutluluğu, mutsuzluğa endekslemiş bir hayattan çıkıp geldiğinde, gideceğin yere bir otobüsün her zaman olmuyor. saat başı kalkan otobüslerin, eskimiş, rahatsız koltuklarında yer bulmak için, daha çok dibe batmak gerekiyor bazen. yürürüm diyorum. yürürüm, hep yürüdüm. sıkıldıkça kaçmadım mı, buradan da, nereye gideceksem yürürüm. o otobüsler bazen seni almıyor ya zaten, olay yerinden kaçma diye almıyor. dönüp gelirsin ama, bir katilsen olay yerine.
kısa tırnaklı, titrek elleriyle sardığı bir sigara uzattığında aşık olmuştum ona. bu bir soygundu ama ne çalındı bilinmiyordu, bu yüzden de ispat zordu. yola çıktık beraber.
nereye gittiğini bilmediğim bir yola çıktığımda bir türkü vardı kulağımda. geceden şafağa, sabaha varalım diye hızlı adımlarla yürüyoruz bir yolu ama kendi derdiyle yola çıkınca insan, bu türküyü kayıp bir aşk öyküsü sanır, bir noktada yine kalp kırıklığıdır ama. kalp sadece sevgisizlikten kırılmaz. belki de her kalp camdandır. neyse, zaten bilirsin; bu da biriciktir.
pek konuşmadan, sadece adım attık bir süre. zaten artık konuşan biri değilim, gözlere bakarım. orası dilden daha çok şey anlatan bir organdır, önceden yürüdüğüm yollardan bunu öğrendim. anladım ki o, denizlere dalga olan sonra da onları kıran, kavgalara kuyulanan biriydi. olur dedim, herkes karanlığı bir noktada aydınlatmaz mı, o da aydınlattı geceyi.
vardık durağımıza, çok uzun bir yoldu aslında. yola çıktığımız bütün dertlerimiz ufalandı belki yeni yolumuza da serpildi ama o yolun bize kattığı başka yaralar da oldu. ayakkabılar vurdu, susuz ve uykusuz kaldık. bir yol ayrımıydı onu son görüşüm, filmlerdeki gibiydi ayrılığımız. konuşmadık, hoşçakal demedik, sadece gittik. iki insan, iki farklı yol ayrımına döndü. bir sonraki yolu da, önceki yolun yaralarını kapatmak için yürümeye başladı. bir daha da karşılaşmadık.
o yolu ihtişamlı bir hale getirişine hayran kalmıştım ben, henüz o yol bitmeden ondan sonra gelecek ıssızlığı nasıl kabulleneceğimi düşünerek yürüdüm kalanını. ama zaten nerden bakıldığı farketmeksizin yolun sonu hep görünüyordu. çünkü bütün bu hikayelerin ortak özellikleri bitmesidir. istemeseydik yürümezdik ama gideceğimiz yerler vardı. onun kırması gereken birçok dalga vardı daha. benim uğramam gereken birçok liman. acı çaylar içerek, nerelere sürüleceğimi düşüneceğim birçok yol.
ruhum bir yola daha gebe şimdi. yepyeni bir hikaye yaklaşıyor ufukta, yolun sonu gibi başı da görünebiliyor, doğru yerden bakıldığında. dağların ardından doğan güneşi selamlıyorum.’’
belki de her cümlesinin altını çizebildiğim ilk hikayeydi bu ama bu hikayeyi tükettiğim masada hala aynı soruyla oturuyorum. kalbim ilk ne zaman kırıldı bilmiyorum, bir gün bir tanesi son olacak biliyorum çünkü yaşamın yolu da biter. bir gün her şeyi son kez yaşayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder