anladım ben seni.
neden ağladığını gecelerce, neden hep sustuğunu, neden hep hıncını aldığını başka sebeplerle, alakası olmayan insanlardan. hep bir derdin vardı aslında ama en büyük kavganı kiminle verdiğini. ve o kavganın sende hiç bitmediğini. gördüm bütün bunları gözlerinde şimdi. sen kahkahalarla gülerken, içinde nelere ağladığını şimdi anladım.
anlayamadığım zamanları da hatırlıyorum az çok. ağlamaktan konuşamadığın ya da ağlarsam diye konuşmaktan kaçtığın günlerin sebeplerini anladım ama şimdi. farklı zamanlara kurulmuş iki saat gibiydik birbirimizi anlamak için. benim de saatim çaldı şimdi.
seni tanıdığım ilk günü hatırlıyorum, birbirimizden çok çekeceğimizi bilemeden, içimizi akıttık birbirimize sözlerle o gün. sözlerimiz değil ama gözlerimiz gülüyordu, birbirimizi tanıyabildiğimiz için. uzundu saçlarımız, bizi gecelerin ayazında biraz olsun ısıtırdı. bir gece, hırka gibi sardık birbirimizi, hatrı sayılır bir süre bırakmamak üzere. çok sabah o benini görmeden uyanmayacaktım ama ilk gördüğümde, bir daha hiç unutamayacağımı anladım. şimdi o benin, benim süveydam.
uzun bir süre anlayamadım o aceleci sabah rutinlerini. hep bir yere yetişmeliyiz gibi endişelerle, koşuştururdun evin içinde. her dakikamızda ne yapacağımız belliydi sanki. ayak uydurdum ben de sana. çünkü anlamasam da, biliyordum bir sebebi olduğunu ve o sebebi de şimdi anlıyorum. her sabahımız dört duvar içinde bir maratondu. ben hamdım ama, önceki herhangi bir hayatımda hiç maraton koşmamıştım. kahve bile içmezdin sabahları pek, o rutinlerin seni ayılttığını anlamak istemedim bir süre. o sabahlarda onca işinin arasında bir de bana kahve yapardın ya, vallahi kusura bakma. artık senden uzakta ve bizden çok geçmiş bir zamanda fark ediyorum ki, sana yük olmuşum o günlerde. ama bilmeni isterim ki, en lezzetli kahvelerdi onlar içtiğim. söylemediysem eğer, ellerine sağlık.
eninde sonunda o evden çıktığımızda hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmadı. aynı şehirde, farklı yakalar ve farklı yataklarda uykusuz kaldık gecelerce. böyle bir aşk sadece filmlerde var sanırdım.
o gülen gözlerini hatırlıyorum, nasıl utanmıştım o gözlere bir şeyler demeye, yazmak halt etmiş. ama sana nasıl bir şey yazılmaz? sen insana en acımasız yazıları yazdırırsın. ve sen insanı kıvrandırırsın, tarifini hatırlamak için bir çorbanın.
aslında ne kadar da birbirimize göreydik ve ne kadar da birbirimize göre değildik. sen beni tanımayı bıraktığından beri yataktan sabahın ilk saatlerinde kalkıyorum ve koşturuyorum evin içinde. sabah rutinlerim beni evin içinde dört köşeye koşturmak zorunda bırakıyor. üstelik yetişmem gereken hiçbir yer de yok. alıştım ama ve böyleymiş demek ki anladım; bazı alışkanlıklar seninle uzun bir süre gelirmiş, o alışkanlığı kazandıranlar seninle gelmese bile.
''seni anlıyorum.''
bilmiyorum kaç beden büyük geldi bu gece bana ama son mesajım bu olsun sana.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder