25 Kasım 2024 Pazartesi

 merhaba,

bilmiyorum böyle mi başlamalıyım size yazdığım bir mektuba, saygıda kusur etmek istemem. inanmak isterim, ondandır bu samimi çabam. elbette siz daha iyi bilir, daha iyi anlarsınız. ben günün sonunda bir kulum, isteklerim için size yazan ve olmaları için tevekküle başvuran. 

siz görürsünüz, görmüşsünüzdür, belki siz dizmişsinizdir önüme sınavları teker teker; geçmek için akla karayı seçtiğim. en sevdiğiniz kulunuz olmak değil niyetim, istesem de başarabilecek gibi hissedemedim ama merhametinize inanmak isterim. bunca zaman aramız bozuk da olsa, iyi de olsa hep sizden bir şeyler istedim. istediklerimizin olmasının yolunu size inancımızı vermekten ve bunun gerektirdiklerini yapmaktan geçtiğini söylediler, doğru mu değil mi bilemem ama bize öyle öğrettiler. ben de elimden geleni yapmaya çalıştım. yapmadığım ya da yapamadığım zamanlar da oldu, kabul ediyorum. ama isteklerim çoğu zaman sizin nezdinizde kabul olmadı. mesela benim güzel çocuğumu yanına almanızın sebebi neydi? vardır bir bildiğiniz diye sustum ama cevabını da bilmek isterim. en azından çocuğum biliyor mu, onsuz ne halde olduğumu ve onu ne kadar özlediğimi?

haddimi aşmayacaksam sormak istediğim bir şey var, neden hep bir sınava tabii tutuldum? biraz mutlu olmak isterim affınıza sığınarak. biraz isteklerim gerçek olsun isterim, bir süredir bunu bana vermiyorsunuz belki bir bildiğiniz vardır bilmiyorum, bunları sorguladım da açıkcası ama çıkamadım işin içinden. bana vermediğiniz şeyler, beni çok üzmüştü siz de görmüşsünüzdür. şimdi son birkaç haftadır istediğim bazı şeyler var biliyorsunuz, rica etsem onları sağlayabilir misiniz? kendi adıma biraz hakettiğimi düşünüyorum, kötü biri değilim, dengeye inanmak isterim. alınanlar kadar verilenler de eşit olmaz mı sizin tarafınızdan? 

aslında çok şey yaşadık bu zamana kadar, sizi kaybetmek istemem, zar zor buldum. pazarlık da yapmıyorum açıkcası ama size inanmaya ihtiyacım var ve sanırım bu biraz beni mutlu edebilmenizle alakalı. ilişkimizin biricik ve bireysel bir haslık içerdiğini söylediler hep, ben de samimiyeti seçtim, bu yüzden kusura bakmayın üslubum için.

kendimin en iyi versiyonu olmaya çalışırken hep kolum kanadım kırılınca başaramadım. ben yolumun kolum kanadımın sürekli kırıldığı bir yerden geçmesini istemiyorum, daha mutlu olmak istiyorum. lütfen. 

çünkü gerçekten size inanmaya devam etmeye çalışırken, ayağıma takılan taşlarda tökezleyip devam etmeye çalışmak artık beni çok yoruyor. 

muhtemelen aynı yerden bakmıyoruz sizinle, yalan yok bakmamız da zor görünüyor. çünkü ben bu kadar adaletsizliğe inanmayı reddediyorum ve açıkcası bazı yaptıklarınızı da doğru bulmuyorum. çünkü yarattığınız insanlık bu ve ellerinden daha fazlası gelmiyor umarım çok kayıp yaşamadan elimizden daha fazlasını getirmemize yardımcı olursunuz. 

bize onca seneler öğretilen yüce gönüllüğe inancımı sürdürmektir niyetim. ama biraz yüzümün gülmesini de isterim. yakarışlarım belki ulaşmadı size, mümkündür, sanırım yoğunsunuz ama burada yüzü gülmek için bekleyen bir kulunuz var; rüsva olmamak için tekrar ve tekrar size sığınan. yalvarırım karşılıksız bırakmayın. siz bilirsiniz benim ne istediğimi ve olduğunda nasıl mutlu olacağımı.


amin!

11 Kasım 2024 Pazartesi

 biliyor musun, mutsuz olduğunda insan 90 derecelik açıyla bile oturamıyor.

beni anladığın günler çok, hangi raflara koymalıyım? anlamadığın günlerle beraber kaldırdım yazlıklarımı çünkü. beni anladığın günleri kışlıklarla çıkarmak istemem, ısıtmaz bu karakışlarda. 


ne kadar uzaklaştık… benim yolum nereye evriliyor bilmiyorum. ama ağrım ne uzun yolmuş, sen oraya gide gide bitiremedin.

senden çok şey öğrendim; birini sevebilmeyi, yan yana olabilmeyi, sırtını dayamayı, en ihtiyacın olduğunda yaslandığın dağın yıkılmasını. birini bir hatayla yargılamak ne kolaymış, bunu da senden öğrendim.

bir şeyi çok sevmek de artık iyi bir şey mi bilmiyorum. galiba çok sevmek kimseye yaramıyor. 

artık tanıyamam seni sokakta görsem, kokundan da tanıyamam, dönersen ıslık da çalmazsın. zaten dönmezsin de.

ama artık sana mutsuz olmak istemiyorum, artık seni bırakmak istiyorum. mıknatısın iki farklı ucu da değiliz muhtemelen, bir daha çekmeyiz birbirimizi. ama hiç böyle olsun istemezdim, her şeyin son derece gerçek ve ciddi olduğu bu hayatta her şeye karşı etten bir duvar olalım isterdim. senin etten duvar olduğun her şey, neden ben oldum onu anlayamadım. ama seni çok sevdim ve seni de kendim gibi üzmüşümdür. tuzum kuru değil, arkandan da çok ağladım. senin gibi ben de bu hayata ilk defa geliyorum ve bazen bir şeyi ilk defa çok seviyorum ve ilk defa kaybediyorum. kestiğin yaralar derin ama kuruyor. güneş bütün yaraları kurutur sanırım zaman da. 

bazı sessizliklere kulak alışıyor, gürültülere alıştığı gibi. insan zaten alışandır ve alışmaya mahkum olandır. bu cümleyi her kuruşumda da aklıma sen gelirsin.

sen geri gelmezsin biliyorum, ağır ağır bile gelmezsin. ama yokluğunun yükü ağırdır, tecrübelerimle sabittir. bilmene rağmen kafanı çevirişin, seninle alakalı unutmayacağım şeylerden biri. seninle ilgili güzel bildiğim her şey zaten ezberimde. inan kuvvetlidir ezberim, saçma sapan şeyler var aklımda 20 senedir unutamadım.

ben bu dikenlerden seninle de sıyrılabilirdim ama sen benden önce davranmayı seçtin. olsun, zaten beni vurdular sen kendini kurtar, kaç. 

mutlu olmanı çok isterim ama umarım bunu hiç görmem. çünkü o zaman yine kırılırım sana, aman ettiğim ah’lar seni uykusuz bırakmasın. 

bana düşmez ama sen artık kendi vicdanınla baş başasın.

 sen kötü günlerin en sonu değil miydin? hesaplarıma göre öyleydi gerçi bu işler hesaplamaya gelmez. hesaplamasam da öyle olması gerekirdi. 

hayatla bu kavgamız hiç bitmeyecek sanırım; olması gerekenler vs olmasını istediklerim.

duyuyorum bazı arkadaşlarımdan, istedikleri şeyler olmuş. ne güzel diyorum; istediklerinde gözüm yok; benim gözüm valla sadece kendi istediklerimde. beni uyutmayan mevzular bana ait, ki sadece onları istiyorum, onlar olsun ki uyuyayım. olmayacaksa, oldurtmayanlar uyuyamasın gecelerce. 

hatırlıyorum mesela, bazı sabahlar baş ucumda bir mektup bulurdum; o gün ya da yaşayacağım süre boyunca nasıl davranmam gerektiğine dair. mektubu bırakanı çok sevdiğimden çıkamazdım çerçeve dışına. ama mesela o yaşlarımda çerçeve dışına çıksaydım, bugün isteklerim azıcık bile olsa gerçek olur muydu? ben o mektupları hayatımı nasıl yaşamam gerektiğine dair kılavuz bildim ama karışmış olabilir mi o kılavuzlar? çünkü o sayfaları mabedim bilerek yaşadığım bu hatrı sayılır hayatımda, dişlerimi sıkmaktan çenem ağrıyor her sabah. 

artık kendime bile anlatamıyorum seni, neden yani? şanssızlıktan mı bütün bunlar? 

eğer öyleyse, hiç de anlamam bu şanssızlık nereden gelir. yani ben kendimi bildim bileli, ne ayak ucuma koyarım yastığımı, ne ters bırakırım kıyafetlerimi ne de bilimum başka olumsuzluk getirecek davranışlarda bulunurum. her şeyi bu zamana kadar hep kuralına göre yaptım. hepsi bugün için miydi? hala istediğim bir şeyle ödüllendirilmedim? bunca zaman verdiğim emeği de istediğim bir şey ödülüm olsun diye yapmadım bu arada, böyle davranmaya başladığımda zaten ödül denen şeyden yoktu haberim. vallahi yoktu allahım ya, sen görürsün, sen bilirsin! niye gecelerce ettiğim duaya bir karşılık bulamadım? sebebini de söylemedin. çok sevdiğim bir şeye kavuşma fırsatı neden vermedin bana? zaten benden baya bir şey almadın mı bu sene? (bu yasın pazarlık evresi de olabilir, azıcık sitem de olabilir ama isyan olmasını istemem) allahım nolur, bırak bu sefer ben istediğim şeyi yaşayayım, belki sen de sevinirsin kulun mutlu oldu diye, olmaz mı? 

hakettiğimin bugünden fazlası olduğuna inanmak isterim. 

8 Kasım 2024 Cuma

 artık haftasonlarından nefret ediyorum, bana ne kadar yalnız olduğumu hatırlatıyorlar. 

artık senden de nefret etmek istiyorum açıkcası, sana en ihtiyacım olduğunda neden beni bıraktın? kendimden de nefret edecek hale geldim, seni hala özlediğim için. 

gururun ve prensiplerin umarım seni bir yere getirir, arkada bıraktıklarını hiç hatırlatmayan. 

sanmıyorum gurur bir insanı daha kalabalıklaştıran bir yere götürsün, belki götürür gerçi bilemem, ben kimseyi böyle terk edemem çünkü. 

elin çok mu kıymetliydi de uzatamadın bana ya da zamanın yok muydu dizin gibi bana ayıracak da, beni terkettin korkunç bir yerde.

en yakınını düştüğünde tekmelemek yakıştı mı peki mesela sana bitanem? boğulduğumu göre göre, arkanı dönmek senlik bir hareket miydi? ben her şekilde yükselirim o boğulduğum sulardan, fıtratımda var bu, ama sen rahat uyuyor musun? senin bir eli tutabileceğine inanmakmış en büyük hata, ki çok büyük hatalar yaptım hayatımda. sen, benim seni savunduğum bütün rüzgarlara başımı eğdin. 

hiçbir şeyi meşrulaştırmak değil niyetim ama zamanında kulaklarını kapattığın yardım çığlıklarım seni gece uyutmasın ama ayağına da taş değmesin.


kapatamayacağın kapıları açmayacaksın.

 keşke tek kavgamız, senin banyonun giderini tıkayan saçların olsaydı. ama gitgide en nefret ettiğim şeye dönüşüyorum; bir pazar gününe. bu daha mı iyi acaba, beni terketme sebebinin çok hevesli bir cumartesi gecesine benzemem olduğunu düşünürsek? sen gittin ama ben hala pazara bağlayan gece saat 4’üm, seni düşününce. allahla aramız bozuk, bayadır istediğim şeyleri bana vermiyor. bana verdiklerini de ne kadar istemiştim ki zaten? 

farklı kaldırımlarda göz göze gelelim sen bana olduğum kaldırımı dar edersin. anlatamam da hevesimi, denerim de yani işte…

acı yedikten sonra ağzından içeri soğuk hava girmesi gibi, mide ağrısını sodanın geçirmesi gibi bir ferahlıktı seni sevmek. şimdi yeni bir şey söylemeye de korkuyorum, eskisinin üstüne bir şey söylemeye de. bu korku da insana bir cengaverlik vermiyor açıkcası. kaç biraya o cesarete kavuşurum o da meçhul. biraz kurşunların önüne atlamaya benziyor. sana zarar veremem ama sözlerini de göğsümde yumuşatamam. ama yani sana da kırgınım, çünkü sen anlamıştın başımı göğsüne koyduğumda her şeyin yoluna girdiğini. benim içimde hala biraz çocuk kaldığımı da görmüştün bana o ruhuma bakan gözlerinle.

şimdi seninle geçirdiğim güzel günlere bakıyorum da, çok istediği bir oyuncağa sahip olmuş bir çocuk gibiydim. ama bir gün oyuncak kırıldı. o oyuncaklar zaten hep bir gün kırılır. ya bize bir şey öğretmek için (öyle derler) ya da öylesine; baya hayatın şerefsizlik yapası gelir. ya da ortada hiçbir şey yokken o oyuncağı arkadaşına verirler. 

elinde hiçbir şeyle kalırsın.