bazen kendimi düz yolda bir arabanın direksiyonunda gibi hissediyorum ama kullanmayı bile bilmeden. bazen de uçurumdan aşağı giden bir arabanın el freni gibi. daha gözlerim kurumamışken insanlarla konuştuğum hava su da boğuyor artık beni. sesimdeki çatlakları sıvamaya çalışıyorum. sanki çözümü bendeymiş gibi her düğüm olduğumda kendime dönüyorum.
gittiğim hiçbir yerde kalamıyorum.
hiçbir yere ait hissedemiyorum.
artık mutlu olamıyorum.
ben bu arabayı süremiyorum.
olur da bir gün bu araba kendini ilerletirse, içinden atlarım diye korkuyorum.
bir yanardağ gibi içimde biriken lavı nereye koyayım tanrım?
kurduğum bütün cümleler neden eksik?
artık bir hatıraya verdiğim sözü tutmak için kendimi dünya üzerinde tutmak ne zor tanrım. sen görürsün, sen bilirsin ve dilerim bir sebep verirsin.
ben beni bekleyen trene yetişir miyim bilmem ama beni bekleyen tren de bir yere varır mı bilemem. yine kendimi zor sevdiğim bir yerden, trenden de korkarım beni beklediğinden.
benim açtığım içim senin de bana açtığın içinle bilmem gitti nerelere. artık duramıyorum buralarda ama yine de merakımdan alma beni yanına. cesaretim olduğundan değil yaşamaya ama yine de belki sen de gülümsersin her şeyin sonunda. belki ben seni gülümsetirim her şeyin sonunda.
çoğu zaman kimsem yok gibi, bir taş gibi kalıyorum ortasında hayatın. taşın bir sonraki adımı, bir sonraki adımı atmaya güveni var mıdır?
eminim, her gün bir önceki günden farklı bir yüz görüyorum aynada. tanrım artık seni de görmüyorum, kendimi ne kadar unuttuysam seni de o kadar unutuyorum. sanıyorum, inançsızlık böyle bir şey. söylesene, bana kaşlarını çatıyor musun?
‘’rağmen’’e ara verdim artık hep ‘’henüz’’ diyorum. henüz kendimi devam etmeye ikna edemiyorum. henüz devam etmeye bir sebep bulamıyorum.
bu hangi rüzgardı, tam olarak ne zaman esti? benim köklerimi ben değil, bu rüzgar çekti aldı. şimdi o rüzgar kasırgaya döndü, kalsam kaybolur, dönsem de kaybolurum.
kulaklarımın duyduğu yalanlar benim dünyama ne kadar da yakışmıyor. kaldı ki ben dünyama daha gençken, ne güzel inanmıştım, çok derinden inandığım gibi kendime.
benim bu dağılan parçalarım nerede tanrım, onlar tekrar birleşir mi?
ne kadar törpülesem de tırnaklarımı, dönüp bana batan şeyler, hep benden oluyor. ben nasıl bir bitkiyim ki hala sevmedim yerimi? bana batan ve kabuk tutan yaralarım beni daha ne kadar hayatta tutar bilemedim, yine de suladım hep kendimi.
içimi tekrar bulacağım diye, kim bilir daha kaç kilometre yol yaparım. ama zaten fıtratım değil miydi bu, insan kabul etmişken küser mi kendi kaderine? şimdi ben bu yolların ustası olurken, her gidiş dönüşümde ‘’bir gün temelli’’ diye geçirirken içimden, kutularda duran eşyalarımı sineye çekerken, bu yolu bir gün bitirmez miyim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder