bir kitap okurken bile yanında altını çizmek için kalem taşımanın hayata dair çok kıymetli bir iyi niyet ve umut barındırdığını düşünüyorum artık. kitap ayracı taşımamaktan bahsedemiyorum.
yaşanmış ve yaşanmamış hatta yaşanamamış her şeyi ben düşünemem artık, onlar senin sahanda. ben elimden geleni hem rakımı 37 metre hem de 40 metre olan yerlerde yaptım. tam olarak rakımı kaç bir yerde yan yana yürürüz bilmiyorum ama ben tek başıma şu son birkaç ayda çok fazla kilometre yaptım.
sanki çok uzaklaşmışım ya da hep uzakta kalacakmışım gibi, kendi içimdekini yeniden bulacağıma inandığım ve hissettiğim her şeyden ve senden kaçtığım aylar boyunca;
içimdeki şehirli kadını bir keşiş gibi yürüttüğüm bunca yol boyunca, eşyalarımı bile zorladım kendilerini ait hissetmedikleri, eğreti durdukları yerlere.
şimdi başladığım yere geri dönüyorum;
“Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.”
ben kendimi bulacaksam bu kaosun içinde bulurum, her zamanki gibi. insanın da şahsi kaosu vardır. ordan kaçsan da orası seni yine bulur.
insan kaçmaya ait değilmiş;
geçtiğimiz bunca ay içinde çok fazla şey oldu ama ben yine kendimi seçmeyi öğrenmeyi öğrendim.
ve geçtiğimiz bunca ay içinde pek bir şeyi anlayamadım, zamanı vardır, ama seni özledim.
geçtiğimiz bir sürü ayda, konfor alanımdan çıktım, en azından bunu yaptım ve ne kadar zor da olsa insanları tanımayı ve büyümeyi öğrendim.
ve geçtiğimiz aylar boyunca, kendime sıfırdan bir hayat yaratmaya çalışırken farkettim, ben zaten bir hayata aitmişim, oraya geri dönmek istediğimi anladım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder