4 Ağustos 2020 Salı
çiçeksiz bi' saksı
Geri dönmen için ne gerekiyor bilmiyorum.Gittiğin o yerden nasıl geri dönülür, bilmek istiyorum.Bilseydim, seni geri döndürürdüm.Yalvarsam, yukarıya yakarsam da artık dönmüyorsun.Değişmeyen tek şey hala düştüğümde sana koşuyorum, hala içtiğimde sana yazıyorum.Sevdiğin şairleri de yanına aldın, keyfin yerinde mı peki?Çay boyunu aşsa da, yeniden karşıma çıksan. Seni özlediğim günleri takvimde işaretliyorum. Yokluğunun, varlığına eş olmadığı yılları bana bıraktığın için sana biraz kızıyorum. Bir şeyleri sürekli yarım bırakıyorum. Başımı alıp gitmek istediğim yerlerle çevrildi sağım solum. Kanıma karışan şeylerin ne olduğundan pek emin değilim. Çoğu zaman sessizim. Kafamı kurcalayan şeylerle uyuyup uyanıyorum. Bu çiçeklenen bahçeler, senin eserin mi? Gün içinde karşıma çıkıyor musun? Zeytin ağacına kavuştun mu?Seni bir parçam yapmak isterken, göz pınarımda akmaya hazır bir yaş olmuşsun.Bana verdiğin şeylerle yaşıyorum burada. Belki de burada kalmak o kadar iyi bir fikir değildi, belki de sen haklısın çiçek. Sadece güneş doğacak, ‘’her şey daha da güzel olacak’’ umuduyla saplandık belki. Belki de her şeyi çok ciddiye aldık. Belki de o kadar anlam yüklememek gerekiyor. Zaten senden sonra daha da kaybettim anlamları. Sözlükler değersiz geliyor. Eğer her sözcük, herkese göre anlam ve biçim değiştiriyorsa, neden bu kadar uğraşıyoruz? Ama biz seninle hep aynı anlamları benimsemiştik her sözcük için. Şimdi burda herkese anlatmak zorunda kalıyorum, benim için ne demek olduklarını. Bu yüzden hep farklı bir dille konuşuyorum insanlarla. Artık kimseyle, sessizliğimle iletişim kuramıyorum. Benim konuştuğum dil seninleydi, seninle de gitti. Seninle konuştuğumda duyuyor musun çiçek?Belki de çoğu zaman günleri deviriyorum. bazen de devriliyorum. Mumu söndürebilmek için nefesimi güçlendiriyorum. Adım atmaktan korktuğumda, senin elini tutuyorum.Yaz günü üşümenin mantığını kavramaya çalışıyorum. İçimde bir Ankara soğuğu var. Muhtemelen biraz daha vakti var. Ateş yanmaz demiyorum ama eskisi gibi hevesle harlanmaz.Saçlarım çok uzuyor, sinirleniyorum. Alnında çıkan bebek saçlarından nasıl nefret ettiğini hatırlıyorum. Şimdi ben de saçlarımdan hoşlanmıyorum. İnceldiği yerden kopmayan ipler gibi, ayağıma takılıyor.Birbirinden bağımsız uzayan tırnaklarınla hayata neden tutanamadın çiçek? O küçük ellerinle, benim sürekli titreyen ellerimi nasıl güçlü tuttuğunu hatırlıyorum. Artık ben, ellerimi o kadar güçlü tutuyorum. Belki de amaçlarımdan biri, senin yaşayamadığın şeyleri yaşayabilmektir. Çok da bencilce geliyor aslında, senin yokluğunu bu hayatta tek başıma dolduramayacağımı her zaman biliyorum. Acı ama sana hiçbir zaman doymayacağımı da her zaman biliyordum.Kaçırdığım senelerin, benim ömrüme eklenmiş midir? Peki ya kaçıracağın senelerin?Seninle konuşurken, içim nasıl titriyordu onu hatırladım bugün. Nasıl da kelimeleri bir araya getirip anlamlı bir cümle kuramazdım heyecandan. Zaten o zamanlar kuracak güçlü bir cümlem yoktu hayata. Sadece teşekkür ederdim sürekli, yollarımızı kesiştirdiği, saçlarımızı aynı rüzgarda savurduğu, bizi aynı yağmurda ıslattığı ve bizi birbirimize kattığı için. Şimdilerde benim yolum biraz daha yalnız ama yürüyorum. Saçlarım daha kısa, daha sert rüzgarlar gerekiyor savrulması için ve bazen topluyorum. Yağmurlarda ıslanmamak için kenara çekiliyorum ama hala şemsiye taşımıyorum. Fakat hala düşen bir yaprak gördüğümde seni anıyorum. Kulaklarım çok kahkaha duydu belki ama hiçbiri senin kahkahan kadar mutlu etmiyor.Şimdi bir saksıyım, çiçeğinden çok uzakta. Artık sadece kendimi yetiştiriyorum. Pürüzsüz sırtına kadar uzanan saçlarınla, güneşte kızaran beyaz teninle, güldüğünde ortaya çıkan yamuk dişlerinle, ne kadar uğraşsan da kalınlaştıramadığın ince kaşlarınla aklımdasın. İlk gün ki gibi, o güzel ses tonunla, hayatımda gördüğüm en güzel çapkın gülümsemeyle, tanıştığımızda bile hissettiğimiz, daha önce bir yerlerde tanışmış olabilir miyiz hissiyle, hep aklımın en sağlıklı köşesindesin çiçek. Asla solmayacaksın.Çok isterdim bir yağmur damlası olmayı, onca insan arasından senin o güzel kızıl saçlarına yağardım.
25 Temmuz 2020 Cumartesi
eyvallah
Sana bakıyorum bazen. Sevmiyor değilsin, onu görüyorum. Ama anlamıyorsun. Hiç de anlamayacaksın sanırım. Ve en çok bu acıtıyor. Ben kaçmaya çalıştıkça, aktif olarak inkar etmeye çalıştıkça, sen işimi daha da zorlaştırıyorsun. Hayatımda yaptığım en zor şeydi, sana başımdan geçen bazı şeyleri anlatmak. Anlatırken bile kalbim tekrar kırılmıştı. Ama inanmadın. Ve ben yeni eksilmişken, beni daha da eksilttiğini göremedin. Şimdi sen tanıdığın o küçük kızı gördüğünü sanıyorsun ama maalesef o ben değilim. Gördüğün o küçük kız, görmek istediğin kişiydi. Ama o ben değilim asla da olamayacağım. Benden geriye sadece yüzüm kaldı, gözlerim, ellerim. Ama gerçekten baktığında o gözlere, belki hissedersin ne kadar kaldığımı. Kırık kalbimle nasıl da her yaralayacak şeyden kaçmaya çalıştığımı, nasıl onunla ilgili hiçbir şey duymak istemediğimi belki anlarsın. Sen beni korumazken, kendimi korumayı öğrendim. Bunu ne kadar zor yoldan öğrendiğimi de sana asla anlatamam. Hayatımda senden, neden bu kadar uzaklaşmak zorunda olduğumu asla kavrayamayacağım. Uzaklaşmak zorundayım çünkü anlamayacaksın. Ve ben bir yerden sonra susmaya devam edeceğim. Sanki sesim şu an çok çıkıyormuş gibi. Örülen duvarlardan belki ben sorumluyumdur. Ama her şeyden o kadar korkuyorum ki, hep kaçmak istiyorum. Göz temasından kaçındığım için sürekli saatime bakıyorum. Çünkü gidecek başka bir yerim olmasa bile, yine de gitmem gerekiyor. Benim sana acıtan bütün detayları tekrar tekrar anlatmak için gücüm vardı ama sen anlamamayı tercih ettiğin her seferde biraz daha girdim yerin dibine. Bu düzeni beni bozmaya çalıştıkça sen neden bozmak istediğimi neden hiç merak etmedin? Sen parçaları birleştiremedikçe, ben daha da yaralanıyorum. Ve tekrar kaçmam gerektiğini fark ediyorum. Bunun ne kadar korkunç bir şey olduğunu da asla anlamayacaksın. Ve seni hayatımdan da söküp atamam. Neden ayak uydurmak zorunda olan bir tek benim hiç anlamıyorum. Biraz da sen adım atsan bir orta yol bulunabilirdi. Bunu biliyorum çünkü kaç seneme şahitlik ettin. Ben sana anlatmak için bir şeyler biriktirdikçe, senin yorgun oluşun varolmaya katlanmamı daha da zorlaştırıyor. Herkesten vazgeçtim ama senden ve sana olan inancımdan vazgeçemiyorum. Bu da beni zayıf biri yapıyor. Artık bir tek bu kaldı.Elinden gelmeyenler beni ben yaparken, beni benden o kadar çok götürdü ki. Beni büyütmek senin görevin ama gerçekten tek yolu, beni bu kadar parçalamak mıydı? Bu sözlerin altında kalan benim, çünkü bütün bu sözler beni ve hayatımı oluşturuyor ve hayatım her yeni bir kırılış sonrasında biraz daha üstüme yıkılıyor. Ben kalıyorum hep altta. Üste çıkmak bana göre değil ve üste çıkmak için kalp kıramam. Zaten yukarılar esiyordur ve ısıtmayacağını bildiğim için üşümeyi göze alamam.Bak bu yaşa geldim ne senden, ne başkasından yediğim tokatlar beni bu kadar yaralamadı. Bende ilk sıralarda olmak istiyorsun ya, bu kategoride ilk sıralarda yer alman bizi mahveder.Çok denedim her şeyi halletmeyi, halletikçe yeni şeyler sundun bana. Çoğu zaman senin bana verdiklerinle sınandım nefes aldığım her gün. Şimdi yine bir şey söyleme sırası sende. Seninle ilişkim hep eyvallahlar üzerine kuruluydu. Hala da öyle. Bu sefer de kahıra eyvallah!
hiçbir yere ait olamıyorum. ben bir süs bitkisi değilim ve en güzel yerinde durmuyorum evin.
hiçbir yere ait olamıyorum. ben bir süs bitkisi değilim ve en güzel yerinde durmuyorum evin.
29 Nisan 2020 Çarşamba
elbet bir gün
Bu hayat beni bir mum gibi yakarken, senin doğum günü pastanda asla yer alamadım. Ben uyuştum ama bazen bir yere çarpıyorum, yaramın kabuğu kalkıyor. Seni hiçbir zaman unutmayacağım. Acı ama, sana hiçbir zaman doyamayacağımı her zaman biliyordum. Her ihtimalini kutsayıp, öpüp başımın üstüne koyduğumu biliyorum. Sana söylemek istediğim her şey oldum. Artık sen de bensin. Bu yüzden her şeyi umarım bilirsin. Gözlerini kapatışının beni ürküttüğü her anın bin kat daha ağırını hissediyorum artık. Tanıdığım herkesin yanına gittin, tanıdıklarını bırakıp. Nedenini sormayı o kadar istiyorum ki.
Etrafımızdaki insanları artık ben de tanımıyorum. Onların gelmesini de hiç istemedim. Seninle bana bir oda, bir yatak, bir kütüphane yeterdi. Bu dünyanın seni benden almış olması, ne seni benden, ne beni senden götürür. Kanıma karıştığın her anın mucizevi bir şekilde kalbimde tesir etmesiydi belki beni sana esir eden. Senin bir başkasına benzemen ama bir o kadar da bende tek oluşun!Kulaklarıma dolmuş her sözün, her kahkahan. Canını acıtan her şeyi silmek isterken ben seninle, senin buradan silinmiş oluşunu aklım almıyor. Seninleyken, metroların hep mutluluk getirdiğini hissettim. Benden birkaç adım ötede duruşun hep, koşarak bana sarılmak istediğin içindi. Kokunun burnumun direğini mutluluktan sızlatmasını öyle özledim ki. Her anımızın, daha iyisi olamayacağına inandığım zaman, bana hep daha iyisini vermiş olmandandı belli ki sana aşık oluşum.Şimdi ben belki başkalarına gülüyorum ama sanma ki, sen beni güldürmüyorsun. Yüzümde askıda kalan bir gülümseme her zaman senin için. Belki biraz yarım, elbette ki buruk. Aşkın şarabını bana içirdiğin gün, çıkamadığım gökyüzünde asılı kalmış gri bir bulutum ben. Yağmaklı günlerimin fırtınasını içimde çıkarırken, şimşekler beynimde çakar. Bütün bu yaraların merhemlerini, giderken götürmüş olabilir misin? Sen yapraklarını bana dökerken, ben çiçeği nerde ve nasıl açabilirim? Baharın ılık rüzgarını, tenimde, senin dokunuşların üzerine, nasıl hissedebilirim? Tek sözün bu hayatımı yeni baştan yazabilirmiş. Seninle sonsuzluğa uzanırken, elimdeki kesikleri dikebilirmişim. Akan kanları, bir gülüşünle durdurabilirmişsin. Ben sana söylediğim her şeye dönüşebilirim ama kendime yeni bir sen asla olamam. Ama burdasın. Kanıma karıştığın geceleri bir kutuya sıkıştıramam. Kalbime akıttığın sözleri, iki kapağın arasına sıkıştırıp, kitap diyemem. Kulağıma fısıldadığın o sözleri, kendime her gün dua diye tekrar edemem. Tenimden izleri, yanağımdan öpüşlerini silip; dudağımdan sana çıkan ve çıkamayan sözlerimi duydun kabul edemem. Çünkü ne sen ne de ben hakettik bunları. Bu bizim yaşadığımız son ortak anımız mı? Alamadığın her nefesi senin yerine alamam. Kalbinin bu hayatta atmadığı hiçbir hikayeyi yaşayamam, kalbimi senin yerine de çarptıramam. Beni sevdiğini her hücremde hissederim ama sana zamanım geldiğinde gelirim. Bekle beni, elbet bir gün kavuşacağız, bu böyle yarım kalmayacak.
‘’ister geçsin bin sene, hayaletin üstümde.’’
30 Mart 2020 Pazartesi
Çiçek,
Tütünden sararmış ellerimi sevmeye başladım. Sen olsaydın her şey çok daha kolay olurdu. İçimin de içine kapandım artık. Sisten hiçbir şey göremiyorum. Bana bıraktığın her şeyden nefret ediyorum. Sesim eskisi gibi çıkmıyor. Yoruluyorum. Bir o kadar da dünyanın tepesine çıkıp, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. N’olur elimi tut artık, yoruldum kolumu bedenimden ayırıp götüren herkesten. Bu yağmur artık hiçbir şeyi temizlemiyor. Ne kadar yıkansam da, o leke çıkmıyor. Artık hiçbir şeyi geri alamam. Bunu bilmek her sabah kafama silah dayıyor.
Benim nefesim sana bitmemişti. Sen bu kalpte hep bir sancısın. Kollarım nasıl da saramadı seni? Nasıl da kaldım böyle, seninle ortada. Aşkım nasıl da iyileştiremedi seni. Karşına geçip, konuşmak istiyorum. Seni o kadar çok özlüyorum ki. Ben şimdi bundan sonra nasıl? Senin olmaman, seni sevmeyeceğim anlamına gelmiyor. Hiçbir zaman da o anlama gelmedi. Aynaya bakınca seni de görüyorum. Sen benim bir parçamsın. Bu her zaman böyleydi, her zaman da böyle olacak.
Kahkahan yankılanıyor kulaklarımda. O kadar şanslıyım ki, o kahkahayı binlerce kez duyabildiğim için. Sana sarılıp ağlayabildiğim için. Telefonun her zaman diğer ucunda olduğun için. Bana o kadar çok şey bıraktın ki -hepsinden nefret etmiyorum- hep bir ağızdan söylüyoruz.
Sana olan hasretim hiç dinmeyecek, gözyaşlarım gibi. Sana sevgim hiç bitmeyecek. Bu acı bitecek mi, yemin ediyorum bilmiyorum. Sensiz yaşamaya alışmak istemiyorum en çok buna alışmaktan korkuyorum. Sensiz oluşum, bana bunu hiç öğretmedi.
Sen beni, kendimi tanıyamadığım her anımdan öpmüştün. Bunu gözardı edemiyorum. En karanlık anımda, ışığın nerede olduğunu söylemiştin. En aydınlık halimde, beraber takmıştık gözlükleri, gözlerimiz kamaşmasın diye. Senin ışığın da yansıyordu ve daha da parlak oluyorduk. En deli halimde, giydirmedin gömleği, bağlamadın ellerimi. Katlanılmaz hale geldiğinde, ilaçlarımı sen verdin. Yürümeyi unutmuşken ben hayatta, benimle emekledin. Tekrar ayaklarımın üstüne, uzattığın o güzel elini tutarak bastım. Şimdi bu aşkı tek başıma yaşıyorum ama merak etme hayatta kalıyorum. Genç çağımda, en deli yaşlarımda ihtiyacım olan o insana dönüştüm. Seninle beraber. Güzelleştim, büyüdüm, kendime baktım. N’olur sen dikkat et, paraşütün açılsın.
Ve sen çiçek, solamayacak kadar güzelsin.
10 Mart 2020 Salı
bir yaprak düşmüş.
Bir yaprak düşmüş.
Ben sana veda edemem diye düşünürken, senin bana veda ettiğini öğrendim 3 saat önce. Hayatımda bu kadar mahvolduğumu hatırlamıyorum. Bu dünyadan, bana kırgın ayrıldığına inanamıyorum. Bir yerlerde hayatını devam ettiriyor olduğunu bilmek, beni yaşatıyordu. Sensiz kaç sabaha uyanmışım, kaç geceye uyumuşum. Hepsini 3 saat önce öğrendim. Ağustosu bana zehir ettin. Ağacını mı beğenmedin, neden düştün yaprak? Ben sana veda edemem. Etmeyeceğim. N’olur beni buna zorlama. Kavuşacağımızı biliyordum bir gün, bambaşka bir alemde olacağını hesaba katmamıştım. Her şeyi sana anlatmak için biriktirmiştim. Şimdi duvarlarla mı konuşayım?
Ben senin sonbaharda üzerine basamam yaprak! Seni son görüşüm olduğunu bilseydim.. keşke bilseydim! Ben seni nasıl uğurlarım? Ben sana hiç veda etmedim. Evden çıkarken de, sen giderken de. Ben, sana vedaları hiç yakıştırmıyorum.
Herkes kaçıkmış. Bu yüzden mi kaçtın? Galaksi değiştirmen şart mıydı?
Fotoğrafların sesini duyuyorum ya da ben de gerçekten keçileri kaçırıyorum. Sesin kulağımda yankılanıyor. Biliyorum, hayaletin çöktü üzerime. Artık hep sesini duyacağım. En çok kahkahanı duyuyorum. Hala beni güldürebiliyorsun.
Pişmanım. Keşke sana o sözleri söylemeseydim. Kızgınım. Neden? Bencilim. Bana bunu nasıl yaparsın?
Senden sonra fal tutmaya devam ettim. Seni üzenlerden nefret ettim. Umduğumuz gibi olmadığı için hayata küfrettim. Benim en iyi halim buydu ve bunu görmeliydin. Sen nasıl gidersin?
Hakkında merak ettiğim o kadar çok şey var ki, mesela müzik zevkin değişmiş miydi? Albert Camus okumaya devam ettin mi? Freud’la ilgili düşüncelerin değişti mi?
Bana neden sadece sorular bıraktın? Birkaç not, vasiyet niyetineymiş.
Sen hiçbir yere ait olamayanları iyi tanırdın, her yere aitmiş gibi davranırlardı. Beni de bu yüzden iyi tanıyordun. Sen de sanırım ait olduğun yere döndün. Özür dilemeyeceğim, gidişini kabullenmemi bekleme benden.
Karıştığım her şeyi de alıp götürmüşsün. Arada rüzgar ol, yüzüme es. Kendini hatırlat. Sanki seni unutacakmışım gibi.
Bana senden hatıra olarak beni bıraktın. İçin rahat olsun. Bu, hatıra kutumda seni hatırlatan birçok anı var demek.
Seni çok seviyorum yaprak.
23 Şubat 2020 Pazar
leke
sevgi yerine koyduğunuz hisleriniz, eylemlere dönüştüğünde ne kadar çirkin olaylar açığa çıkardığınızı o kadar farketmiyorsunuz ki, sizi kovduğumda hayatımdan, sorularla peşimden koşuyorsunuz. kim olduğunuzu bile bilmeden yaşadığınız hayatta, benim bir şeyim olma ihtimaliniz beni sizin gözünüz önünde boğuyor, farketmiyorsunuz. bu o kadar iğrenç bi şey ki, aynısını siz yaşasanız bile, size olan nefretim asla dinmeyecek. bende masumiyetinizi kaybettiniz. size dileyebileceğim en kötü şey bile, her şeyin sizin yanınıza kâr kalmasını sağlar.
bir beden istemiştim içinde temiz bir ruh olan, hiçbir hatırası olmayan uzuvlardan oluşan sadece bir beden. ne kadar zor olabilirdi? her şeyi kirletme olasılığınız o kadar yüksek ki, size artık bir şeyim diyemem. ben, ben olmaktan çıktım, size benzemekten korkuyorum. ama o kadar eminim ki, size benzemeyeceğimden. siz bu hayatta asla erişilemeyecek bir boyutta nefret ve kötülük saçarken etrafınıza, ben kendi bedenimi yakıyorum, bana ışık olsun diye. size duyduğum nefreti, bana güç olsun diye kullanmaya başlıyorum. ve her ne kadar yeni bir sayfa açmaya çalışsam da, mürekkebiniz saçılıyor defterimin beyaz sayfalarına. işte o zaman anlıyorum özdemir asaf'ı, gerçekten kirletmeye renkleri, beyazdan başlamışlar.
bir beden istemiştim içinde temiz bir ruh olan, hiçbir hatırası olmayan uzuvlardan oluşan sadece bir beden. ne kadar zor olabilirdi? her şeyi kirletme olasılığınız o kadar yüksek ki, size artık bir şeyim diyemem. ben, ben olmaktan çıktım, size benzemekten korkuyorum. ama o kadar eminim ki, size benzemeyeceğimden. siz bu hayatta asla erişilemeyecek bir boyutta nefret ve kötülük saçarken etrafınıza, ben kendi bedenimi yakıyorum, bana ışık olsun diye. size duyduğum nefreti, bana güç olsun diye kullanmaya başlıyorum. ve her ne kadar yeni bir sayfa açmaya çalışsam da, mürekkebiniz saçılıyor defterimin beyaz sayfalarına. işte o zaman anlıyorum özdemir asaf'ı, gerçekten kirletmeye renkleri, beyazdan başlamışlar.
26 Ocak 2020 Pazar
her gece rüyamda birini yumrukluyorum. sabah kalktığımda ellerimden kan akıyor. ben bu şehri terkediyorum. çocuk her şeyden habersiz dans etmeye devam ediyor. yalanlarına ortak olamam, çok yorgunum. bunu göremeyecek kadar kör olan sensin. "acını içimde bir bitki gibi büyütüyorum." demiştin. o bitki sadece zehir saçıyor, bunu bilmiyor musun?
her yerim kasılıyor. artık gözümün içine baka baka söylediğiniz yalanlara inanmıyorum. ve ben yine bildiğim en saf kayaya yaslanıyorum. pişman olmayacağım, biliyorum.
her yerim kasılıyor. artık gözümün içine baka baka söylediğiniz yalanlara inanmıyorum. ve ben yine bildiğim en saf kayaya yaslanıyorum. pişman olmayacağım, biliyorum.
14 Ocak 2020 Salı
"ben korkarken gökyüzünden sen bir bulutmuşsun."
limanımda gemilerim kalmadı. kaçacak yer arıyorum, çok yakın zamanda bulacağımı biliyorum.
bulduğum her yerde uyuyorum, çünkü artık uyanık kalmaya hiç tahammülüm kalmadı. burama kadar gelen şey, hayattı. hala da zevk almaya çalışıyorum. ağzımda dikenli teller çiğniyorum. her gün ateşlerin üzerinde çıplak ayaklarımla yürüyorum. anlatamıyorum çektiğim ızdırabı, bu cümlelerle bile. ben, çektiğim acıyı kelimelerime sığdırıp bir cümle yapamıyorum. bildiğim tek şey, ben kötü biri değilim. hiç olamadım.
limanımda gemilerim kalmadı. kaçacak yer arıyorum, çok yakın zamanda bulacağımı biliyorum.
bulduğum her yerde uyuyorum, çünkü artık uyanık kalmaya hiç tahammülüm kalmadı. burama kadar gelen şey, hayattı. hala da zevk almaya çalışıyorum. ağzımda dikenli teller çiğniyorum. her gün ateşlerin üzerinde çıplak ayaklarımla yürüyorum. anlatamıyorum çektiğim ızdırabı, bu cümlelerle bile. ben, çektiğim acıyı kelimelerime sığdırıp bir cümle yapamıyorum. bildiğim tek şey, ben kötü biri değilim. hiç olamadım.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)