25 Kasım 2022 Cuma

fin

 belim bükük. sırtımda birçok yük. yürüyorum

senden beklentimi, sadece senin bana verdiklerine indirgerdiğim zamandan kopuyorum artık. özgürleşiyorum senden

et bile ayrılıyormuş tırnaktan. koca bir yalana inanmak gibiymiş, artık doğrulara bile inanmıyorum

kırdığın yerden birleştiremiyorum kalbimi ama batmıyor her zaman kırık tarafları. zamanla kaynar belki

iki cihan bir araya gelse bile, biz seninle göz göze gelmeyeceğiz artık

senin yüzünden her geçen gün daha da çok susuyorum, daha çok korkuyorum, daha çok kaçıyorum

bana vermediklerinin, benden aldıklarının bedelini ödüyorum her gün

uzanan elleri tutamıyorum, korkuyorum

desteklerden kaçıyorum, tek başıma kalmayı ve kalkmayı seçiyorum

her taşın altından küf çıkacak sanıyorum, elimi koyacak yer bulmakta zorlanıyorum

benden aldığın omurgamın yerine yeni bir temel atıyorum. artık daha güçlü basmak istiyorum ayaklarımı yere, daha dik durmak istiyorum

beni kendi yalnızlığıma bırakıp sen kendi kalabalığına karıştın, şimdi yeni bahçelerde çiçekler peşindesin

ben, yalnızlık kaç kilo çekiyor hesaplamıyorum artık

gülünecek halime de ağlamıyorum, ağlanacak halime de gülmüyorum haliyle. nerde nasıl davranmam gerektiğini senden öğrenmedim

başıboş tuğlalarının sonu geldi, artık bana bu enkazı toparlamak düşüyor


                                                                   fin

18 Kasım 2022 Cuma

4

 bir şarkıya sonradan eklenmiş sözleri bile hemen içselleştirdin de ben senin hayatında bunca zaman hep eğreti durdum. 

sana yazacağım şeyleri unutacağım stresiyle yedim bütün tırnaklarımı. sense kendini öyle sakındın ki benden, sıcak soğuk oynuyor olsak buz derdi buna bir başkası olsa, sen hiçbir şey demiyorsun.

küçücük bir yerde, aman saygıda kusura etmeyeyim kaygısıyla debelendim, nefes bile alırken sana sordum. bu yaşımdan sonra kendime ait bir yer bulamadım, kendi bedenimde. 

içim hava alsın diye açtığım camları kapatmaya çok yakınım. soğuyor içerisi. bir şey söyleyecek misin? her battaniye ısıtmıyor çünkü. en azından beni, sen ısınıyor musun?

sen, bana inadına uçarsın, ben de uçardım kanadıma taşlar bağlamasaydın, pencerenin pervazına konduğumda.

beklemekle gelmiyor her zaman can simidi. bekleyerek bitiyor ama bazen can özellikle de pamuk ipliğiyle bağlıysa. 

kabul, belki kaçınılmaz olan çok fazla şey vardı bu hikayede ama bizi bıraktığın ummanda boğularak ölmemiz de mi kaçınılmazdı? sen yüzme biliyorsun, ben senden sonra bildiğim her şeyi unuttum. 

sen bizi bir kitabın arasında kuruttun. sen dilinde bu baya bir şey demek, ben dilindeyse beni iki sayfa arasında nefessiz bırakmak, demek artık. bu uçurum muydu bana reva gördüğün? 

en üşüdüğüm yazdı bu, en beğenmediğim yazgımdı bu.

kaç sayfa vardı hatıra defterinde beni yazdığın? kaç gece uyandın nefes nefese? kaç gece uyumadın, rüyanda görme diye. 

sana verdiğim ipleri, boynuma mı dolasaydım acaba?

çiçekler dönerken yüzünü güneşe, sen neden bana sırtını döndün?

17 Kasım 2022 Perşembe

5

 ne ile mücadele ettiğini bilmiyorum. bu bir savaşsa süngün olmak istiyorum. benimle savaşma.

ölmek daha kolaymış, sence?

kendi gözlerinle gördün; içimi ve dışımı. zaten sahip olduğum her şey bu kadar. 

birçok kavşak var bu şehirde, hepsini geçtim;

sana geldim yine, dize geldim. senin dizine geldim, koymayayım mı kafamı? biraz daha uzadı saçım. çirkinim; öyle değilsin deme. 

savaşmıyorum, bahane benim saçlarım. bırak sende dolaşsın ellerim. bırak, seninle dolaşsın ellerim!

vitrine ait değil ki o beyaz elbise, hala önünden geçerken bazı şeyleri hayal etmek hiç zor değil. sen de bi yoklasana sağı solu. kurumasın pınarların, biz olgun meyveleriz ama dalımıza küs değiliz, ağacımızdan düşmeyiz, hadi! 

bu kimya, ders olan değil. her şey bu kadar keskin olmak zorunda da değil, sen otur bu şantiyede, bırak ben inşa ederim her şeyi?

bu acılar, bırak içtiğimiz o dandik içkilerden olsun. bizi bir kitabın arasında kurutma.

pastırma sıcağın değilim ben, isteyip de kökleyemediğin kaloriferim. ''isteyip de, kökleyemediğin'' 

yamaçta olmayacağız hiç, ben senin paraşütünüm, aç beni!

kulaklarını patlattın sessizliğimizle, patlatma! farklı olmasa bile zil sesin, anlarım aradığını, benim patlasın kalbim, heyecandan? patlatsana kalbimi heyecandan.

çıktı fırtına, bırak ben yiyeyim soğuğu, zaten düşük bağışıklığın.

seninle beraber nokta koydum her cümleme. sendin noktam. şimdi yoksun diye yarım yamalak her şey. 

sana biraz selami şahin, biraz murathan mungan ve bilimum acılı şarkıları üreten ve şiirlerin sahibi oldum, sadece sana! nitekim ben de elimden geleni yaptım, titredi mi kalbin?

oscar wilde'a inat, öldürme beni.

16 Kasım 2022 Çarşamba

6

seni anlatabilecek bir melodim yok kusura bakma her seferinde kapının önüne böyle kuru kuru cümleler bırakıyorum. deniyorum ama.

ben daha vitamin bile değilken yazılan, söylenen şeylerle seni ağlıyorum.

en sevdiğin şeyle sarılıp ağlaşıyoruz günlerdir, o da bu durum karşısında son derece şaşkın. belki de onunla ilk defa aynı dili konuşuyoruz, o yine dört ayak üstüne düştü zaten 8 canı daha var, benim kaç?
onu benden daha mı çok özleyeceksin?

ne kadar zormuş, dimi? bir arada olmak da, apayrı yolların yolcusu olmak da.

hep çok çirkin oluyorum senden sonra, bunu da sevmiyorum. 

'konuşmayı unutursam' diye korkuyo musun sen de? insan olmanın ve iletişim kurmanın temel taşlarını yitirme endişesini geride bırakalı çok oldu ama bir faydası olmayacak diye susuyor musun sen de?

alelade bir rüzgarmış, her şeyi geride bıraktıracak bir fırtına sanmıştık. şimdi bütün şişeler de boş, anlatmaya yetecek kadar kelime bilsek de yetmiyor. aynı kelimeyi birden fazla kez söylemeyi denedin mi, beyhude o da; hafifletmiyor. 

 onca yalanın arasından ancak bu kadar sıyrılabilmişim. sana hep inanmak istemiştim.

aramadan bulduğun şey, arayıp bulacaklarından her zaman çok daha iyi olacak. 

içimi açtığın ve içeri sızmasına izin verdiğin bu ışığı da alıp götürdün. sadece sen gitmedin, benden birçok şeyi götürdün. 

aldanma bir şeylere ve başka şeylere;

kayıp iki çocuk, bizi ve birbirimizi kaybettik, artık ben de aramıyorum. 



*sevdiğimiz çiçek eylül sonuna kadar hasat edilirmiş. *

13 Kasım 2022 Pazar

 kendi kopardığım yaygaranın sağırı oldum. belki bir daha hiç duyamayacağım ama duyduğum şeyleri de hiç unutmayacağım.

bu bizim dünyamızın asıl en büyük savaşıydı. bu daha hafif geçer sandık, çünkü bir yolu bir kere geçince, tekrar geçtiğinde daha hafif atlatırız yanılgısına gark olduk. aslında olmadık ama olmuşuz gibi davrandık çünkü böylesi daha kolaydı. sabah başlayıp, akşam bozulacak oruç gibiydik.


diz kapaklarına bizden başka şiir yazan var mıydı, onları birbirlerine koşturduğu, kavuşturduğu için? vardıysa da, şu ana kadar hiç umrumuzda olmamıştı. eskiden aynı yolları koşardık, peki ya şimdi...


altından çok su akan hangi köprü olmak istersin? umduğun şeyleri hangi suya anlatmak istersin? 

ben sadece yıllar sonra bir kitabın arasında bulduğun bir yolcu bileti olacağım, bu gidişle.


seni bir yangına koymuşlar bir zaman, farkında mısın yanmaya alıştığının?


seni nereden tanıdığını bilmediğim insanlar var. 

1934'de doğan ve 33 yıl yaşayan bir kadın, hikayemizi nereden biliyor? 

1955 Mardin doğumlu bir adam, nesnelerin dünyasında nasıl da ikimizin 'biz' olamadığından bahsediyor. çok severim onu ama n'olur haksız çıksın. 


sen benim için bir yerden sonra altını çizmeyi bıraktığım bir kitap gibisin. her sayfanı boyaya bulayamam. 

aynı rüyayı görmediysek söyle, uyanayım artık. 


tahammülün kalmadığında taşan süte, ocağı temizlemeyeceğimi nereden biliyorsun?

arpa ve geri kalan her şey hiç mi dengede olmayacak sanıyorsun?

sığamadım ne yatağına, ne dualarına. oysa tek isteğimdi kıvrılıp yatağına, durmayan zamanla mücadele etmek. 

her yaran benim olsun, açık açık onlarla yaşasam da olur. 


avazım çıkana kadar susuyorum, kulaklarının uğuldaması dursun diye. böbrek üstü bezin olmak istiyorum, salgılamasın vücudun adrenalin, böylelikle oynamaz tansiyonun. 


tecelli etmezse adaletin bu virane dünyada; ara beni, savunurum davanı, başımla birlikte.

çiçeğin olayım olmayayım, yapraklarını dökmen daha güzellerini içinde barındırmak için olsun isterim, çoğu zaman bunu, sensizlikten korkan bir bencil olmadığım zamanlarda hep isterim, oysa ki bu, hissettiğini göstermek için baya korkunç bir mevzu bilakis kendimden bile saklarım bazen.


sakız beyazı evimizin duvarları olduğu yerde kalsın seninle, yıkılmasın üstümüze. mevzubahis olacaksa bir kan, ocaktaki tavşan kanı olsun. 





ben bu çarkın dişlisi olamıyorum. paslanmışım, görevimi yerine getiremiyorum. 

aklım yerinde kalsın diye, teknik direktör oldum. espri sandınız. ben de sizinle güldüm. farklı şeylere gülüyorduk, çaktırmadım. sizinleyken sempatik takıldım, maskemi indirmek size şov gelirdi, yapmadım. zamanla da bu role baya alıştım. derinliğimi sizinle doldurmadım, zaten yetmezdiniz, çoğu boş kalırdı. feda ettim her şeyi bu derinlik uğruna, soyadımı da size bırakabilseydim keşke. sadece ismim kalsaydı, birkaçınızın beni layık gördüğü yerde. 

bir kargaşa yaratılmıştı,  biraz müzik iyi gelirdi. ateş etrafında bağdaş kurmakla bağ kurulmuyordu, bunu sonradan anladık. zaten bağdaş kurmak da çoğu zaman saygısızlık olarak addedilirdi; bağ kurmak için yapılan şeyler gibi. bir fotoğraf vardı, deklanşöre basan biri ''aynı dili konuşan insanlar'' olarak düşünürdü. aynı kelimeyi, farklı dillerde söylemek bile aynı dili konuşmanın yanından geçmez. biz bu kalabalıklarda yegane yalnızlığız. daha fazlası da olmayacağız. 

bütün bunlar birinci dünyamızın savaşıydı.