kendimi uzun zamandır kırmızı ışıkta duran bir arabanın şoförü gibi hissediyorum. trafik akacak korkusuyla hem bir ayağım sürekli gazda, hem de her an kenara çekerim rahatlığını hissedebilmek için sağ şeritte gidiyorum, güvenlik şeridine yakın olmak için.
beni korkutan çok fazla şey var etrafımda. bunların üzerine yürümeye karar veriyorum.
de da eklerini ayırmayı karıştıran çocukluğumu özlüyorum; kendimi tanıdığımı bildiğim zamanları, eve dönerken arayabileceğim birinin olduğu zamanları; sensiz n’apıcam diye düşünüp kaygılandığım zamanları. beni bana, sana kendimi, senin kendini bana anlattığın ve bunun için bol vaktimiz olan, cebimizde 3 kuruş parayla yine de satın alma davranışı gerçekleştirebildiğimiz zamanları özlüyorum. şu an her sabah severek dinlediğim şarkıları ilk kez duyduğum günlerimi özlüyorum. zor ama o günleri sevip özleyebilmek. çünkü herhangi bir şeyi, herhangi bir şeye rağmen sevebilmek biraz cesaret istiyor.
bazı şeyleri unutup yeniden hatırlamanın gerginliğiydi, bana beni unutturan. yaşadığım zor günleri üzerimde taşıyorum ama bu beni nakliye şirketi yapmıyor çünkü ordan oraya belli bir hızla gidemiyorum henüz. ama bir gün bir yere varacağıma dair bir inancın olsun isterim bana. zira hep bir yere ulaştım, istediğimi bildiğim ya da varınca istediğimi farkettiğim. seni de böyle tanımıştım zaten.
ama kendimi çok unutmadım, biliyorum mesela bu karakışları bizim için sobada kestane havası gibi romantize edebilirdim, sıcak şarapla ısıtabilirdim havayı.
böyle biriydim, eskiden. şu anı bilmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder