zamanda yolculuk yaptığımı keşfettiğim bir yere ayak basmak üzereyim. orada olmadığın kadar hala oradasın, baktığımda yokluğunda görüyorum seni, o boşlukta. önünden bile geçemediğim, geçsem kafamı yere eğdiğim yer beni alıp aylar öncesine götürüyor. keşke diyorum hala orada olsan, her şeye rağmen. bu da bencilliğimdir. bir saatti seninle ömrümüz, orada durdu. çalışan saatler, yalnız saatlerdir. ben o saatin akrebi yelkovanı olmak zorunda kaldım o günden sonra ama gel gör ki, bu bana yakışmadı, eğreti duruyor her saniye senden sonra.
aşkım, soğuktu ve yağmur çiseliyordu ama çok uzun zamandan beri üzerimde yağmur bulutuyla dolaşıyorum. bu boşluğun içinde kendimi bulup sonra tekrar kaybediyorum. bu boşluğu çocuğum gibi besleyip büyütüyorum sanırken yanılıyorum. ben bu boşluğa çekiliyorum. sonra onu kozam sanıyorum, henüz içinden çıkamadığım. sanırım haklıyım ama haklı olmak da istemiyorum.
her şeyin çok kötü ama bir o kadar da çok iyi olduğu tek zamanı da seninle yaşadıktan sonra hala titreyen ellerimi koyacak bir yer bulamıyorum.
alabileceği kadar un koysam da farketmez, fırına attığım an dağılırım tepside.
bir yere gitmenin artık sadece gitmek olmadığı, içinde biraz terkedilme, biraz kaçma, bilimum korkular üzerine yürüme de barındıran bir noktasındayım ya şimdi hayatımın; bulutlarım tanıdıktır ve de tanıktır. bulutlar kötü değildir, içinde her türlü şey barındırır.
biraların alüminyum kağıtlarını düzleştirmeyi gençliğimde huy edindim, henüz şairleri bilmeden. gençliğim diyerek cümleye başlamayı beklediğim senelerde elimden tutan şairlerden, sonradan öğrendim ki, kader öyle düzelmiyormuş, o kadın da düzeltememiş o kağıtlarla. acaba sonum benzer mi, diye merak ederim senelerdir. ama biliyorsun tanrım, dalgınlığında kaybolmak istemiyorum artık, güzel yaşlanmak istiyorum. tanrım, seninle konuşmaya başladığımdan beri hiçbir şey değişmemesine rağmen yaşlanmak istiyorum. sahip olduğum bu kalabalıkla keyifle yaşlanmak istiyorum. çünkü çok soğuk bir kış gününde bile buldu beni güneşlerim.
minörüydü, majörüydü bir şekilde geldim olduğum yaşa. çok zayiat verdim ama bir şekilde dikiliyorum hala ya da öyle olduğunu sanıyorum. umarım aynada gördüğüm, çok gerçekçi balmumu heykelim değildir. ki bence kanlı canlı insandır bu gördüğüm, kendimden hatırladığım bir şey çünkü ben bu kadar sabit kalamam, küçük adımlar bazen görülmez ama sabit olmadığımı herkes bilmesin zaten.
eskiden havalar ısınınca, gülümserdi bulutlar arasından hayat bana. şimdi yazlarım, kıştan daha sert ve kurak geçiyor. kışları çekiliyorum içime, ısınmak için canım yanıyor, üşümeyi sevmem.
kendime rastlayacağım bugün eskiden bulunduğum bir yerde. ne kadar değiştiğimi ve aynı zamanda ne kadar da değişmediğimi farkedince çok şaşıracağım. hala aynı cümlelerin altını çizebilecek olduğum gerçeği ile henüz kendime rastlamadığımı bildiğim cümlelerin varlığı arasında biraz kayboluyorum.
dibi görüp oradan tekrar yukarıya seken insanlar tanıyorum. ama dibe alışanları da tanıyorum. insan olduğu her yeri dibe de döndürebilir, bunu da biliyorum.
şimdi ben yerden yükseğe doğru sekmek üzere tekrar dibe düşüyorum ama yolu da biliyorum.
yani tanrım lütfen önüme sınavlar koyma, sen beni yalnız da koma.
amin
ve tanrım teşekkür ederim, her duygumu deneyimliyor, hepsine de sahip çıkıp onlarla arkadaş oluyorum. çoğunu da hep aynı anda deneyimliyorum genelde ama yalnız olmamak iyi hissettiriyor. beraber de gülebiliriz, ben komik biriyimdir. bu yolu çiçeklerle donatalım artık olur mu tanrım?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder