22 Ocak 2025 Çarşamba

 korkularım güzel yerde ikamet ediyormuş, bir de üstüne taşınıyorlarmış. üzerlerine yürüdüğümde öğrendim. şimdi kursağımın yerini kendim dahil her şeye unutturmaya çalışıyorum. hiçbir şey artık oraya dönemez. sahip olduğum ya da olacağım hiçbir şeyin yuvası da orası olamaz. attığım demiri tekrar çekiyorum, yelkenleri de açıyorum.

favori santraforumla sözleşme görüşmeleri yapıyoruz, umarım bonservisini de alırım. takımımın yeterince güçlü olduğuna inanıyorum. o yüzden transfer defterini kapatıyorum.

bazı anlarda buluyorum kendimi bazen; mutluyken mutsuz şarkılar dinlemenin bile yıkamadığı o müthiş anlarda. sonra diyorum, ben buraya kolay gelmedim. o şarkılarla yürüdüğüm yollardan geçtim. engebeli, inişli çıkışlı bin tane yol. bu yolların sonu yabancılara gülümseyebildiğim bir yere çıktı, kilitli kapılar açıldı. 

doğduğum yerin dilini unutmuştum, şimdi öğreniyorum tekrar. öğrenmenin sonu yok. 

ben nereye gidersem gideyim, yanımda birçok şeyi de beraberimde götürüyorum. benimle gelen benden de razıyım artık. bensiz elem bana. bazı üzüntüleri de bilerek alıyorum yanıma, kırbaç niyetine; dümdüz, pirüpak bu yolda yavaşlarsam diye. bütün bu üzüntülerin, bu kötü hislerin çoğu da öncesinde iyi hissettirmişti. o yüzden hala buradalar. bazı terk edilmeler hiç unutulmayacak ama yaşanan kavuşmalardan da daha akılda kalıcı olmayacak. hatta bazı kavuşmalar da hiç yaşanmayacak artık ama önemli olan terk edilmenin olmamasıydı. orası da vicdan muhasebesidir artık. 

özlediklerimi hiçbir yere bırakmıyorum, şunu tut diye iliştirmiyorum bile bir ele. onlar hep benim. artık çok fazla kaçmak da istemiyorum, gideceğim yere varabilmek ve oralarda konaklamak istiyorum. buralara gelirken bazen de yüzerek geldim, bahsetmiş miydim? ben iyi bir yüzücüymüşüm aslında. her dalgadan sağ çıktım. 

şimdi kadehimi iyiliğime ve güzelliğime kaldırırken merak ettiklerimi de öğrenmeye karar veriyorum. 

insanın iyileştikçe iyileşesi geliyormuş gerçekten de. kızarıklıklarım bundandır, iyileşen yaralar kaşınır. hangi masaya otursam iyileşmeden kalkmıyorum. bugün de korkularımı gömdük. bir daha korkmak yok. 

insan da bir tuhaf aslında. bütün koşullar oluştuğu zaman güzel bir çay içtiğinde bile hayata karşı bir heves duyup, her şeyin yoluna gireceğine dair bir umut ışığı yakalıyor.


tekrarlıyorum kalbim,

‘’bu akşam da gönlümüzce bitmediyse gün, suçun yarısı bizim yarısı günün.’’

18 Ocak 2025 Cumartesi

 merhaba tanrım,

yine ben geldim. bugün seninle ne konuşacağımı bilmiyorum ama biraz benimle başlamayan hayatımla başlamak isterim konuşmaya. 

bak görüyor musun, canımı sıkan şeylerin üstüne gitmeye çalışıyorum. ama hiç sanmazken bir daha olacağını, aslında hatrı sayılmayacak ama umarım sayılacak bir süredir saatlerce kahkaha atıyorum birkaç gündür. sanki kendimi bildiğim gibiyim. öncelikle bunun için teşekkür ederim. gerçekten çok teşekkür ederim, bilemezsin beni ne kadar mutlu ettiğini. belki de bilirsin. tanrım bari bu kalsın olur mu? tamam biliyorum biraz da benimle alakalı ama bir şeyler ayarlayamaz mısın? vallahi dalga geçmiyorum ya, samimiyetime en çok sen inanırsın, olan biten her şeyden sonra. 

bak bana verdiğin paketler var ya, hep ceplerime doldurmuşum. artık farkediyorum onların hepsi bana uymuyor. ben biraz eleyeceğim onları.

tanrım hep sevdiğin kullarını mı alıyorsun yanına? parktaki teyzeyi de ben seviyorum bu arada tanrım, her sevdiğim gibi onu da korur musun? yanına aldıklarını da koruduğunu ve beni de sevdiğin için onlarla yolumu tekrar kesiştirdiğine inanıyorum. bunun için de teşekkür ederim.

tanrım ben artık halıları kaldırıyorum, kolileri açıyorum. bırakıyorum ne olursa olsun, ben başak burcuyum her yeri temizler, yaşantıma pirüpak devam ederim. ben artık affına sığınarak ruhumun kölesi olmak istiyorum. bak bu korkular, kaygılar bana hiç yakışmıyor. karar verdim tanrım, bana hep gülmek yakışıyor. ağız dolusu kahkahalar nasıl da yakışıyor bana tanrım! oysa ki, doğarken böyle değildi. hayatı ne acayip yazmışsın tanrım, içinde her şey var. uzun süre boyunca ruhumu saran acının en yakın arkadaşım olduğuna inandım. insan da bir tuhaf tanrım, her şeye inanıyor. 

ama şimdi düşünüyorum mesela, bu kadar keyif veren bir aktivite, bu kadar acı sonuçlar doğurabilir mi?

gitgide benden bir parça yaratmak isteğimi kaybediyorum. ben oluştuğum parçaları sürekli suçlayarak ve bu konuda da haklı olduğumu bilerek yaşamımı idame ettiriyorum. ben kendimi zaten suçlarken, benim parçamın beni suçlamasıyla devam edemeyeceğime kanaat getiriyorum.

ama şimdi bireysel kavgamın varolduğu zamanımda çalan bir telefonu anında açabilmenin haklı gururunu bile yaşayabilecek bir yerindeyim hayatımın. beni buraya da sen koydun tanrım. ben de istedim ama tabi ki bunu. galiba bu sefer başaracağız gibi tanrım ne dersin, birlikte miyiz? bu coşkuların içi boşsa diye de çok korkuyorum bir ara bunu da konuşalım tanrım.

biraz batıl inançları ele alalım isterim. insanın özgürlüğünü kısıtlıyor böyle şeyler. nazardan, ondan bundan korkan birine dönüştüm artık güvenip de göğsümü gere gere anlatamıyorum bir şeyleri. sana inanırım da keşke batıl inançlara da kaptırmasaydım gönlümü ama bu da muhtemelen kaygımla ilgilidir. bir ara bunu da halledelim tanrım, not alıyorum ben.

varoluşumda etkisi olan biri demişti ki zamanında, sert rüzgarlara göğüs geren bir bitkiymişim ben.  o rüzgarlarla kendimi güçlendirmeyi öğrenmişim. öyle olmak lazımmış. tanrım bence ben güçlü değilim. ben dayanıklıyım. ama dayanmanın da bir sonu vardır, o son gelirse diye de korkarım. ama onu da atlatırız değil mi, biz ne sert rüzgarlar gördük tanrım, bunlar bize söker mi?

tanrım konudan bağımsız, bu olanların kaçı benim suçum? yani biliyorsun ben kendimi suçlamaya programlanmış biriyim. bunu da hallederiz bir ara eminim ama şu an öyle hissettirmiyor. ama suçu üstlenip çözme adımları atmak da mühimdir biliyorum evet hatırlattığın için teşekkür ederim.

çoğunlukla şunu düşünürüm, ben olmasam ne yapardım ama artık sen de eklendin. sen de olmasan ne yapardım tanrım. galiba iyi ki varsın. bazı yaptıklarına akıl sır erdiremiyorum ama onları da bir ara konuşuruz heralde. 

varoluşumda etkili bir başka biri, hayatın bir gemi yolculuğuna benzediğini söylemişti. öncelikle o insanı da ben çok seviyorum lütfen diğer sevdiğim herkes gibi o da uzun bir süre burada kalmaya devam etsin. gemi yolculukları çok enterasanmış tanrım, her limanda durup, inen binenler oluyormuş. tanrım, ben şu an tayfamdan da, miçomdan da razıyım. ne olur kimse inip binmesin, üzülmek de istemiyorum, başka birine adapte olmayı da. bırak bir süre her şey böyle kalsın. içimdeki çocuk da azıcık sevinsin.

tanrım ne acayip her sayının, her günün, her tonun bir enerjisi var gibi ve sanki bağlantılılar. 4 kahverengi ve perşembedir mesela. ama onu tanıdığım her gün sarı ve turuncu olarak takvime eklendi. tanrım her günümün sarı ve turuncu olmaya devam etmesi için ne yapmalıyım? her şey bu kadar gerçek ve korkutucu gelirken, bir ayağımın diğer ayağıma ‘’bu adımı atabiliriz’’ tezahüratı yapması tahminen ne zaman biter? tanrım ben mutlu bir kul olmak istiyor ve bunun gerçekleşmesi için de çoğu koşulu sağladığıma inanıyorum ve gayretlerim de devam ediyor. yaşayacağım ya tanrım bu hayatı, koydum kafaya. gök dahil herkes hatta sen bile gurur duyacaksınız benimle. 

bak yine inşallah içi boş coşkulara gark olmamışımdır. 


tanrım tekrarlıyorum;

ruhumun kölesi olmak istiyorum. 

artık halıları kaldırıyorum, kolileri açıyorum ve burayı bir harabeden eve dönüştürmeye başlıyorum. bu sefer ceplerime doluşturduğum tek şey, dünyamı değiştirebileceğime dair olan inancım.

artık düşmemek için, hür irademle kendim atlıyorum.  

14 Ocak 2025 Salı

 iki adım fazla atsam iyileştim sanır heyecanlanırım sonra bir fazla atar kalbim yine aynı korku sızar içime. daha ne kadar inmeliyim derine? ben bu kadar yüzme bilmiyor olabilirim. bu kuytuda kalan yaralarıma ulaşabilir mi güneş, ben her gece sürdüğüm kremleri denk getirebilir miyim o yaralara?

bu feryatlarıma da kol kanat germekten başka çarem yoktu ama daha fazla da yerim kalmadı. artık diğer her şey gibi geride kalması gereken bir yara bu. artık hayatımdan kabak tadı almak istemiyorum. kalbimden geçtiği gibi aslında, yazarak iyileşiyorum çünkü artık başka türlüsü mümkün görünmüyor.

artık her anıma da kızamıyorum. bana verilmeyenler de, benden alınanlar da, benim verdiklerim de beni ben yaptı biliyorum. ama tek bir şey farklı olsaydı ben başka biri olur muydum?

o hiç çalamadığım, içeri hiç davet edilmediğim kapıdan girsem şu an nasıl biri olurdum? kapının diğer tarafında bana duyulan bir sevgi olsaydı mesela ben daha az mutsuz, daha az kaygılı biri olur muydum?

doğduğumdan beri yol belliydi de ben mi hep kafa tuttum aksine? eğseydim başımı da usul usul yürüseydim, bin kere bunu söylemedim mi kendime, neden yapmadım da acısını çekiyorum şimdi? benim hiçbir zaman bildiğim yol en kısa yol olmadı ki. ama zaten ben hep en uzun, en çetrefilli yolu seçmedim mi?

çok güldüğüm bugünlerim hep benimle gelsin olur mu tanrım, sen konuyu biliyorsun. 

dar vakitleri al tanrım benden, o vakitlere sığdıramayacak kadar çok sevgi barındırıyorum içimde. 


‘’bu akşam da gönlümüzce bitmediyse gün, suçun yarısı bizim yarısı günün.’’

12 Ocak 2025 Pazar

 ‘’her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği…’’

önüme bakmaya çalıştıkça arkada kalan gözlerimin gördüklerinden hoşlanmıyorum. bazı duvar yazılarını kaderim sandığım günleri geride bırakamıyorum. kaçmaya çalıştıkça, benimle gelen kendimden hoşlanmıyorum. gördüklerimin, bana değenlerin anlamını aramayı bıraktım ama gerçeklikleriyle kavgam sürüyor. bu kavga bana taşikardi olarak dönüyor. bazen bir hışımla içime doğan cesaretin hakkını vermek istiyorum; bazı yasakları çiğnemek, zar zor var edilen sınırları geçmek istiyorum.

bir tatile çıkmak istiyorum bazen, dünyanın en güzel tatiline. mutsuz olmadığım bir tatile. böyle şeyler ancak düşlerimde olur. 

düşünüyorum ve sonra korkuyorum, ya benden alınanlar aslında alınmadılarsa, yani ya onları ben verdiysem? bunun mümkün olma yüzdesi beni çok sinirlendiriyor. kendimi sevmem gerektiğine inandırıldığım bir yaşam çizgisinde, kendimi sinirlendiriyor oluşum o çizgiyi alaşağı ediyor, haliyle de hiçbir şey istediğim düzlükte gitmiyor. 

elim vicdanımı her yokladığında aynı dizeler derin bir sızıyla nüfuz ediyor tenime ama biliyorum ki beni düşünmelerin insanıydı onlar, beni tanımaların değil. o yüzden beni düşünmeler doğru değildi. çünkü ben düşündükleri gibi biri değildim. hatta hep düşünmedikleri gibi biri oldum. onca seneyi beraber yaşıyoruz ama ya paylaştığımız tek şey bir gökyüzüyse diye de düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. çünkü biliyorum, aynı düzeyde bir sevgiyi hiçbir zaman paylaşamadık.

bir yerde olamayışımın o yere zeval getirebilme ihtimali beni yaşarken öldürdü. fırında dağılmaktan öteye gidemedim. tarifte geçen aldığı kadar unlar bana hiç uymadı. anlayış göstermeye çalışıp da tasvip edemediğim hayatların utancı yüzüme gözüme bulaştı. hayatımın hiçbir döneminde kendimi hem bu kadar bulmak hem de iyice kaybetmek istememiştim. 


çoğunlukla denize nazır bir yere giderken hep korkarım. denize doğru yürümenin bazen sonu yoktur.


anlatmayacağım, anlatamayacağım, anlattırmayın artık. yeterince yorgunum. zaten tam olarak nerede olduğumu da bilmiyorum ama hiçbir şeyi de yarına bırakmak istemiyorum. kalbimde yer kalmadığından artık her şeyi kusuyor oluşum. 

‘’açılın açılın tekrar, çocuk dizlerimdeki yaralar, hepiniz benimsiniz.’’

10 Ocak 2025 Cuma

 içimden başka yerim yoktu o yüzden oraya yerleştim. yerleşince de kanıksadım diğer her şey gibi. bazı yerlerim dışarda kaldı ama önemsemedim.

bir milim bile oynadıysa tabaklarım dolapta, yeni yerinden haberim yok. 

etrafım duymayan kulaklarla mı çeviriliydi de, kulaklarım kendi sesimle çınlıyor? gerçi kendimi bildim bileli bir zaman yolcusuyum, olduğum gibi sevildiğim bir yerden, olmamı istenilen bir yer arası mekik dokuyorum senelerdir. 

bu yekpâre anın parçalanmayan akışını evim belledim, iyileşene kadar çıkmayacağım. lüks değil bu, iyileşmeye çalışırken kaybettiğim senelerim var.

aynalarda kendime rastlamayalı çok oldu. görünmez biri, aynalarda da görünmez gibi.

şimdi bu düğümler çorap söküğü gibi açılmıyor ama ben sabırdan da oluşmuşum, bu hesap kitapları hep sevgi için yapmışım; kendim için yani. artık varacak bir yerim olsun diye kaçmak istiyorum. bir yeri olana kadar insan kaç yer kaybeder? tosladığım duvarlarda izim var, çok uzaklaşmış olamam. 

bu zamana kadar benden neler alındı hatırlamıyorum ama onları çok özlüyorum. o çocuğu zamanında yalnız bırakanlar, o çocuk büyümedi diye bana kızıyor. ben bu öfkeyi nereye koyup söndüreceğimi arıyorum. dünümde kalmadı gözüm, hevesim bugüne ve yarınadır. 

insanın hatırladığı bir şeyi tekrar olabilmesi ne kadar zormuş, biraz da bunu deneyimliyorum. deneye yanıla buluyorum kendimi. ne güzel aslında, biriyken aynı anda bir sürü farklı kişi olabilmek. ama eskiden en ufak bir şeye heyecanlanırdım onu hatırlıyorum mesela. şimdi yeni bir şey söylemeye kalktığımda sesim kısılacak diye korkuyorum. bir şey bulunca hep kaybedeceğimi sanıyorum. mesela, taşı sıksam suyunu çıkarırdım şimdi kan verirken akıtamıyorum bile damarımdan kanımı. bulurdum kendimi eskiden, belki bir şarkının her sesinde, belki bir sahil meyhanesinde, sessizce sokulup ağlardım.

omuzlarımı hep kasılmış buluyorum, biz büyüyüp dünya değişirken. kalbime de bir rol buldum artık sağır, kör, dilsizi oynuyor. çünkü o günden beri huzurlu bir uykuya yatamadı.

vazgeçerken buluyorum kendimi, aynaya bakana kadar.

verilecek tek bir hesabım kaldı onu da kapatmak istiyorum artık. kendime olan bu borcu, doladım boynuma ama artık bu atkı bana uymuyor, çıkarmak istiyorum.

içimde yeniden şarkılar çalsın, ortalık festival alanına dönsün istiyorum. o çalan şarkıları sürekli başa almak istemiyorum, onları dinlemek istiyorum, duymak değil.

bazı şeyleri geçmişte bırakamayacak kadar gidebilecek bir yerim olmadığını biliyorum, kaçmak istesem kaçabilecek bir yerim olmadığını. beni eskiden üzmeyen şeylerin şu an üzmediği bir gün yok. her şeyde anlam aramak, her şeyin anlamını yitirmesine sebep oluyor. 

bütün bu sebepler dünden değil diye düşünmek istiyorum. virgülleri nereye koyacağıma ben karar vereyim istiyorum.

hevessizim, çünkü kursağımdan vazgeçmek istiyorum. artık bir can havliyle, bir gayretle duyabildiğim heveslerin içime buruk bir şekilde dönüp de beni hançerlemesini istemiyorum. bir şeylerin üzebilme ihtimalini göze almadan, hiçbir şeysiz kalmayı tercih ediyorum.

bana bu rolü kim yazdı bilmiyorum ama artık bunu icra etmek istemiyorum.

6 Ocak 2025 Pazartesi

 bazen kendimi bir sinir krizinin eşiğinde hissediyorum. zaten kendimi çoğunlukla bir eşikte hissediyorum. ne içeri girebiliyorum ne de dışarı çıkabiliyorum. çok uzun süren ama aslında kısa olan bir hayatı, insanları haksız çıkarmak için yaşıyorum. bu yüzden kendimi içine düştüğüm her saçma sapan durumdan zevk almaya çalışırken buluyorum. bazen her şey olması gereken zamanlarda olmuyor ya da olanlar bence gerçekten olması gerektiği için olmuyor. aynı kalabalığın hayaleti üzerimde dolaşıyor. ben nerede olursam olayım, bu yağmur bulutu beni hiç terketmiyor. hayatımda ilk defa bir şey beni terketsin istiyorum.

ait olmak istiyorum. biri olmak istiyorum. konuşma teşebbüsünde bulunurken kaygıdan ellerini ovuşturan biri olmak istemiyorum. ben artık başka biri olmak istiyorum. 

en çok ben haklı çıkayım istiyorum. artık her yere aitmiş gibi davranamıyorum. artık hep kaçıyorum. artık dilini unuttuğum bir yerdeymişim gibi hissetmek istemiyorum. bunca şeyi istemediğimi bilirken, neyi istediğimi asla bulamıyorum. ama artık anlıyorum ben komün hayatına uyumlu biri değilmişim. kimsesizliğe alışınca da, etrafımda insanlar olmasını çok garip buluyorum. 

kalabalığa ait olabilme ihtimalimi büyüttükçe büyütmüşüm içimde. hala aynı yerden yaralanabiliyor olmayı biraz komik buluyorum. 

büyürken hiçbir şeyimin olmamasını özgürleştirici bir şey sanırdım. şimdi sahip ya da parçası olmak isteyip de olamadığım şeylerin tutsağı oldum. sanırım da en çok bu role ait oldum. 

doğduğum günden beri beni takip eden bu yağmur bulutundan kaçamıyorum. ben böyle bir kader istemiyorum. 

sevdiğim şeyleri yaparak geçirdiğim zaman her geçen gün daha da kısalıyor yani artık hiçbir şey uzun sürmüyor. artık sevdiğim şeyler bile beni meşgul edemiyor. düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi, acaba bir süredir bu yüzden mi hep kısa süren şeyleri sevdim?

belki bir gün istediğim şeyleri bilirsem, istemediklerimden de ayaklarımı kıçıma vura vura kaçarım. artık bu ihtimali içimde büyüttükçe büyütmeyi seçiyorum. 

yani aslında, artık buluyorum kendimi bir yerlerde, bir şeylerde. ama bunları sevemiyorum. çünkü ben zaten hep buralardaydım ve hep buralarda olmamak istedim.

4 Ocak 2025 Cumartesi

 şimdi artık daha iyi anlıyorum inanma ve tutunma ihtiyacını. kaybettiklerimin anlamsız bir yerde yok olmasından ziyade, onlara sahip çıkan bir büyükleri vardır inancı bana iyi geliyor. buna saygı duyuyorum. en azından artık başka bir yerlerde varolanların gözardı edilmediği fikri sıcak bir yaz günü hissiyatı veriyor.

geleceğimin, geçmişi kurcalayıp kısa devre yapan yerlerini bulup düzeltirsem daha iyi olacağına dair inancımın tohumlarını ne zaman ve neden attım bilmiyorum, her tohum iyi bir tohum mudur bilmiyorum ama suluyorum. sanırım artık daha güzel hatalar yapmak istiyorum, kalbim hep aynı yerden kırılmasın başka yerlerinden de kırılsın, oradan da bir dal yeşersin diye uğraşıyorum. istemediğim fiziksel bir rutinin ruhen gerçekleşiyor olmasını kabullenmekte zorluk yaşıyorum o yüzden bunu kırmak istiyorum. 

hesaplarıma göre, bugüne kadar gelen hayatımın her dakikasını iyileştirmeye çalışırsam, bir bu kadar daha zaman kaybederim. en güzel günlerim tam olarak hangi günlerim? bunları artık bilmesem de olur gibi geliyor, seneler sonra dönüp elbet bakar ‘’ne güzel günmüş’’ derim. bugünün nasıl bir gün olduğundan çok, bugün hala nefes alabiliyor olmakla ilgileniyorum. yeni farkediyorum ama sanırım hala yaşamaya karşı bir iştah duyuyorum, öyle ya da böyle. 

bugün biraz, ne olursa olsun değişmeyen sevgileri düşündüm. büyürken değiştirdiğim, değişimine şahit olduğum her şeye adapte olabilmenin, doğarken gelen bir yetenek olduğuna inanıyorum. kim bilir daha nelere inanıyorum ama henüz haberim yok. artık her şeyi kurcalamak istemiyorum. vidalarımı açsam, tekrar monte ederken zarar veririm diye korkuyorum. içimi açtıkça, içimden çıkanları koyacak yer bulmakta da zorlanıyorum bazen. kendime uzaktan bakarak yaşıyorum zaman zaman, iyi geliyor. birlikte yaşıyoruz diye, yaşadığım her şeyi sürekli anlamak istemiyorum. yeri geldiğinde zaten biliyorum.

şimdi ben artık büyüyorum, çocuk olduğum zamanlarımı da daha dünmüş gibi hatırlıyorum. her şey benim için çok yeni ve heyecan vericiyken toy halimle her şeyi yaptığımı da biliyorum, bildiğim her şeyi yaptım. bilmek istediklerimi öğrendim, uyan yapboz parçalarını aldım tenime dokudum. zamanında sığındığım kitaplarımı tek renge boyarken, şimdi o kitaplara 3 boya ile sarılabilmenin heyecanını yaşıyorum. ve şükrediyorum, az biraz konuşabilmeye, anlamaya, anlaşılmaya ve anlaşabilmeye. her yeni yılda da bunlardan başka dileğim yok artık. şahitlerimi seviyorum, yaşanmış ve yaşamış oluyoruz böylece her şeyi. 

insanın kim olduğunu tutamadığı sözler belirlermiş, bir kitapta okudum. dilerim, tutmaktan vazgeçtiği sözlerin çevresel faktörlerle ilgili olduğunu hiç unutmayalım. artık yepyeni bir sözüm var tutmak istediğim. 

büyürken oluşan tahribatta içimin rutubetlenmiş olabileceğini anlıyorum. kuruyan heveslerimin zamanı geldiğinde yağacak bir yağmurla tekrar filizlenebileceği ihtimaline kapımı kapatmıyorum. çoğu şeyi unutmak için eğittiğim kendimin, lüzum olanları da hatırlamamasına içerlemiyorum. ömrümün hatrı sayılır bir süresini her şeye ve herkese rağmen sevgiyle yaşadığımı, sevgiyi merkezime alarak adım attığımı biliyorum. 


her yıl için tek hedefim, tutmak istediğim tek söz var artık, kendime bile çaktırmadan heves ettiğim; vaktim kadar yaşamak.

niyet ettim, gök gururlansın benimle.