26 Şubat 2025 Çarşamba

güzelim, seni o kadar çok özlüyorum ki. 

bedenim hatırlıyor hep geçen sene bugünleri. şu saatte ne yapıyorduk, 2 saat sonra ne yapıyor olacaktık. ne zaman ağlayacaktık beraber ve ne zaman gülecektik. bunların hepsini düşünüp duruyorum. hayatımda ilk defa eminim, hiçbir şekilde değiştiremezdim, ki allah biliyor ne biçim uğraştım. toksik pozitif oldum da olumsuz hiçbir şeyi aklımın ucundan geçirmedim. hayatımın hiçbir evresinde bu kadar pozitif bir dönem yaşamadım. şimdi sensiz devirdiğim şu günlere yaşamak diyorum. 

her şey o kadar saçma ki, sensiz de yaşadım ama sen yanımdayken aldığım nefesin bir heyecanı vardı sanki. senden sonra hiçbir şey olmasın istedim, hiçbir şey olmasın ki sen bir şeyleri kaçırmış olma. 

önceden olduğu gibi gözünü benden ayırma ki, eğer yanlış yaparsam gözlerini açarak bak bana ki doğrusunu yapmaya devam edeyim istedim. şimdi inanır mısın, gerçi inanırsın en çok sen inanırsın bana, hala sana güvenerek atıyorum bütün adımlarımı. artık kabız olan ve ilerleyişi mikroskopla görünebilen hayatımda hala en çok sen güldürüyor, en çok sen hissettiriyorsun yaşadığımı bana. 

ellerin ne güzeldi senin, küçücük ve pespembe. o küçük ellerin benim hayatımı sıkışık bir yerden aldı da, bağlara bahçelere koydu. şimdi sensiz bütün güller de soldu. en ufak taşa takıldım düştüm, küçücük ellerin meğerse ne güçlüymüş çekti kaldırdı beni. saplandım bir çamura da, bekledin yanımda çıkalım diye. biz ne güzel çocuklardık, beraber nasıl da yükseldik göklere.

alıştırdın beni bütün bu anlaşılmaya, sevilmeye ve yan yana oluşlara. sensizliği de seninle halletmem lazım. 

umarım sen de bensizliğe alışmamışsındır da, ayırmıyorsundur gözlerini üstümden,

seni her zaman çok seven ben.

22 Şubat 2025 Cumartesi

 bütün bu soğukları, kendimizi ısıttıracak bir noktaya getirdik artık. olmayanları kendimiz oldurduğumuz, olmaz denilenleri olduruşumuz, her şeye rağmen gülen iki çocuğuz. biz ne güzel gülüyoruz. benim cebimde hala bazı mahcubiyetler, bazen bakamam yüzüne bazı şeyler çağrıştırdığında. bazı şeyler çağırdığında zaten oradayım, hep de burada olmak iyi gelmişti zaten, her şeye rağmen. söylenmeyenlerin aslında söylendiği, konuşulmayanların anlaşıldığı bir yerdeyiz. burası ne güzel ve sadece tanıdık olduğu için de değil, burası güzel olduğu için güzel; anlaşılabilirliğin olduğu bir yer olduğu için şefkatli ve yumuşak. burası aslında çok değişmiş ama bir o kadar da değişmemiş. 

bazı şeyler de hiç bildiğim gibi değilmiş, bazı sorular hala vaktini ararmış. sonraki durak daha kolay da değil-miş. 

insan sorar korkmaya, en gerçek mi bilemem ama burası çok mu gerçek diye? göğsünde yer var yumuşatmak için bunu, kaldı ki göğsünün varoluş sebebi de bu değil. benim göğsümde izin var, ben de oradan biliyorum. 

yük olmak istemem, bunu en iyi sen bilirsin. uykularım kaçar, ya sende de öyle tezahür ettiysem diye ama bana yaktığın ışıklar kadar, sana ait ışıklar da var burda. bir durup nefeslenmek iyi değil midir, virgüller de önemlidir.


sen ne güzelsin bu hayatta, diğerlerini bilemem seni henüz oralarda görmedim. 

 ne kadar da konuşmadan anlaştık. ne kadar da tek kişiydik aslında bu ilişkide. sen tek başınaydın beni de tek bıraktın. uykunu alıp alamadığını bile merak ediyorum mesela artık. bazı veballer uykuyla ödenir çünkü. yapmadığım yanlışlarla geceleri sabah eden benim ama. tam toparlamışken yeniden dağılan, ki temelim sağlamdır senelerdir atıyorum. çıt sesini duyan, küskünlüğümle bir başıma kalan, bu kötü hisleri iyileştirmeye çalışan benim.

nasıl sevdim seni, yeni doğan bir kalp gibi, ki biraz da öyleydi aslında. teşbihte mübalağa olmaz. 

senden sonra daha da boş gelen hayatımda, bir gün bir kitapçıda çengel bulmaca kitaplarına bakarken nefret etmeye başladım hayatımdan. doldurmaya çalıştıkça altı delik olan bir şeye dönmüş hayatım. farketmek de korkunç vurur bazen. bilmiyorum beni neden sevmedin ama inanır mısın sadece bunu meşrulaştıramıyorum, diğer kötü şeylere çoktan ikna oldum. 

okuduğum, izlediğim her şeyi kulağıma küpe yaparak buraya kadar getirebildim hayatımı. şimdi az biraz kendimi bilirken bile bir yabancıya bakar gibi bakıyorum aynaya. bu sefer kendimi ikna etmeye çalıştığım konu başka; bir daha kimseyi böyle sevmeyeceğim. 

kesin konuşmayan otobüs şoförünün yarattığı kaygı gibiydi; binmiştik ve gidiyorduk. yolumuz açıktı. vurulmaya yüz tutmuş ketler bile utanıp yok oluvermişti yolumuzdan ta ki sen dönüşene dek bir kete. 

sen benim, seni anladığım her yerden kırdın kalbimi, her açıdan büktün belimi. gereksizdi, konuşmak da anlamsızdı, ben zaten kabullenmiş her şeyin zamanını beklerken o hançeri bana saplamana ne gerek vardı? her şeyi iyileştirebilmenin yarattığını somuta geçirmeye çalışırken ben, sen beni gücendirdin. beni neden gücendirdin? 

bu ilişkiye dair her şeyi bana bıraktın; gücenmeleri, istenmemeleri, kovulmaları ve bilimum kötü hisleri. sen beni olmadığım bir mesleğin erbabı yaptın ya, ki ben kolunda birden çok bilezikle gezen biri, sadece buna uyamadım.

sen dönünce, bunların hepsini sana dökeyim de çözelim diye bekleyen de benim. ben biraz başladım iyileştirmeye ama, iyileşmemiş bir şey bırakamıyorum hayatımda artık. sanmıyorum alınırsın.

neden, nasıl, niye, gerçekten nasıl geldik buraya bilmiyorum anlayamadım, herhalde anlayamayacağım gibi de ama, çok kıymetli sözler çınlıyor ya şimdi kulağımda;

“seni kimse böyle sevmemeli.”

12 Şubat 2025 Çarşamba

 sevgili günlük,

bugün kestiğim biber yine gülümsüyordu. ama senin bundan haberin yok. zaten benim de senin aklından geçen en ufak bir şeyden haberim yok, muhtemelen de hiç olmadı. 

ilk heyecanın, korkunç bir mide bulantısına dönüşmesi o kadar üzücü ki. mesela bizi bizle buluşturan o şarkılar ne kadar üzücü artık. bütün bu günlerin sarıdan siyaha dönmesi de kötü. 

birbirimize duyduğumuz heyecanları, yapmayı başardığımız sapsarı günleri, suçlu olan günleri birbirimizle paylaşarak bizim yapmadık mı? sevmek zaten bu değil miydi? 

seni her düşündüğümde hep sana yetişmek için koşuyor gibiyim. ben bilirim, sana yetişmek için koşmak, mutluyken iyi gelirdi, beni zinde tutardı. bir yerden sonra mide bulantısıyla koşmak hiç iyi değil. hep bu acılarımı iyileştirmek ve yok etmek için didindim durdum sandım da, aslında kapı kapı dolaşıp acılarımı topluyormuşum. duygularımla arkadaş olmaya çalışıyorum ama onları yolda görsem hayatıma sokacağım şeyler olmazdı. 

tuhaf gelen şey şu, her şey bazen yavaşken yine de aceleciydin. ben zaten hep bir yerlere yetişmeye çalışırım ama sana yetişemedim ya da belki arkada kalan ve yetişemeyen sendin. ben o kadar alışmışım ki, deniz kenarında yürümeyi bile bilmiyorum. nereye gittiğimi bile bilmeden bir yere yetişme acelesi güdüyorum. sakinlik için yapmaya gayret ettiğim bir aktivite bile beni nefes nefese koyuyor, o yüzden artık her yere virgül koymak istiyorum.

seni çok özlüyorum. bu hisle de kırık kalbimi onarmaya çalışıyorum. başka hiçbir yere dönemiyorum. bir şeylerin değişmesini değil de aslında olmasını bekliyorum. 

kafamı toplayamıyorum, bir sürü düşünceyi beynimde hangi rafa kaldıracağımı bilmiyorum. her şey çok dağıldı, toza toprağa çaldı. o yüzden her şeyi bavuluma dolduruyorum. zaten ben nereye gidersem gideyim, ben de, sen de benimle birlikte olacağız. 

burdayım, demiştin ya hani. burada olman güzeldi ama keşke ben de orada olsaydım.

11 Şubat 2025 Salı

 bir yerdeyken aynı anda birden fazla yerde olmayı öğrendim. gözümü kapatınca olduğumdan farklı yerlere gidebiliyorum ama henüz ışınlanmayı bulamadım. diğer rolümü bürünmeye geldiğim bu yerde sesim kısıldı.

gözümü kapatınca artık kendime neler neler yapabiliyorum. varlığımız aynı odada olsa da beraber değiliz. biz sadece aynı gökyüzünü paylaşmaya alışmışız. aslında denk gelememek sonradan seçtiğimiz ailelerle alakalı bir durum sanırdım, aksi hiç aklımda yoktu. sanırım artık eskisi gibi sevilmiyorum ya da bana duyulan sevgi herhangi bir kalbin ritmini dakikada arttıracak kadar güçlü değil. keşke bilseydin, ne kadar yalnız hissettiğimi, nelerle boğuştuğumu, kaç kaşık suda boğuldumu. bunları sana anlatmayı nasıl isterdim. hayatımın herhangi hiçbir anında bu kadar görünmez hissetmedim kendimi. beni gerçekten görmediğinde bile. beni hadi belki sevemedin bilmiyorum ya da sevdin de yani niye yanlış sevdin? ben napıcam bu hislerle, nereye koymam gerekiyor onu da bilmiyorum. senden bunu mu öğrendim de acaba, beni sevmeyen herkesi, beni seviyor sanıyorum. ya da alıyorum bütün yanlış sevgileri başucuma koyuyorum. ben bunu neden yapıyorum? 

bu tanıdık olan bir his ama gidip başka hiçbir yerde bunu seçmek istemem. ne kadar güvenli olsa da. 

bu hayatta kendime bir yer bulamıyorum. bir yerde istenmediğimi anlayamayacak kadar, istenmeyi istiyorum. biraz daha gençken sanki daha az insandım ya da süper güçlerim vardı bilmiyorum. her şeyi kolaylaştırırdım. artık bunu yapamıyorum. zaten halihazırda her şey zorken, büyümek ve daha çok insan olmak isteğimi bastıramıyorum. senelerdir bu masada içimi dökerim sen dışında çoğu şeye ve çoğu kişiye. ama bu soğukta üşümeyi de ben seçtim. belli ki.

 bitmesin diye izlemekten zevk aldığım şeyler, hep geri sarıyorum birkaç sahne öncesine. bunu hayatımda da yapıyorum sonra, bitmesin diye hep geriye dönmeye çalışıyorum. o kadar alışmışım ki seninle güneşi doğurmaya, geceler zor geliyor, artık uyuyamıyorum güneşi görmeden. sen o filmlerdeki insanlar değilsin. senin bir kalbin var ama sen kalbinin farkında değilsin. aslında hayır, sen kalbinin farkında olmak istemeyen birisin. sana sevmek acı veriyor çünkü bunu çok iyi yapabilirsin. beni sadece hoşçakal kadar sevmişsin. 

bense çöpümü dahi kimseyi rahatsız etmeyecek bir yere koymam gereken bir yerden geliyordum. hiç sormadın, o yüzden de söyleyemedim. benimle ilgili bilmen gereken tek şey seni sevdiğim değildi, bu sevgileri nereden öğrendiğim, nereden edindiğim de önemliydi. bu beraber doğurduğumuz güneşlerin benim için anlamını bilmen gerekirdi. sen buna değerdin.

bense hep bana hatalarımı ve yetersizliğimi hatırlatan yerlerde bulunuyorum.

‘’keşke tam şu an her yeri elimin tersiyle dağıtsam’’ dediğim yerleri kimler kimler evim sanıyor. ‘’keşke ellerin mental zorluk yaşadığı günleri düşündüğünüz kadar benimkini de düşünseydiniz.’’ dediğim insanlarla son derece yakın duruyorum hayatta. 

istenmediğim bir yerde istenmediğimi çok geç farkediyorum. çok kalmış oluyorum hep. kaçacak bir yerim yok. galiba da hiç olmamış. çok soğuk bir yerde senin fotoğrafınla ısındım, her anlamda. hiç bu kadar sevildiğimi hissedip ama aslında sevilmediğimi öğrendiğim olmamıştı. senin muhtemelen hiç bulunmadığın bir yerde herkesi biraz sen sanıyorum. sonra zaten sen olsan, beni gördüğünde belki gülümserdin diye düşünüp kimseye gözümü değdirmiyorum. 


‘’Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum, 

Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.’’

4 Şubat 2025 Salı

 seni çok sevmiş olmak benimdi, layık bulduğum sendin. her şeyin sonunda, bütün o zamanlarda çocuk gibi sevinçten havalara uçan da bendim. ama keşke daha çok sevdirseydin. bu da senindi. her şey yoluna girerken yanımda olman bana yetmedi, keşke her şey yolundayken de yanımda olsaydın. ya da yoldan çıktığında. seni daha çok sevememiş olmanın acısını da çekiyorum. bunu istemiştim. bu kahverengi günleri, sapsarı yapalım istedim. şimdi bana bir daha beni sevdiğini söylesen mesela, dünyanın en kötü şeyi mi olurdu bu? kaç kilometre yol gittim de, yine de uzaklaşamadım hiçbir yerden. şimdi elimde başımı dizine koyduğum zaman okuduğum kitapla oturduk boşluğa bakıyoruz. sendeki güzellik benim can suyum oldu. yeniden yeşermeye cesaret bulmuştum ama belki de ben bir gündüz sefasıyımdır. bu çiçeği önce benim çok sevmem gerekiyor ama ben çiçeği layığıyla sevebilmeyi öğrenemedim. çok küçüktüm. onun yerine gittim bir yanardağa vuruldum. peki bu insanlar, çiçekler, dağlar, böcekler anlamadıysa sevgimi, bu da mı günün suçu yoksa benim mi? çiçeğimin de belki suçu yoktur, belki açabileceği bu kadardı. 

ben gülümsediğimde çiçeğim de gülümserdi bana. ama dünya bana gülümsemezdi. 

 takımda oyuncu eksikliğinden dolayı ligden çekilmek zorunda kaldım. 

omzumdaki yüklerimden arınamıyorum onlar aslında benmişim. kendimden sıyrılamıyorum aksine kurşun gibi sıyırıyorum kendimi sürekli. bu da hayatımda ıska geçen şeylerden biri. istemiyorum herhangi bir şeyi artık anlamak. her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği gibi, her şeyi anlamaya gayret göstermenin de yok etmesi var. bana acemiler için yaşam rehberi lazım. ben daha fazlasını yapamıyorum. yaptıklarımın da muhtemelen bir yeri yok. kalp kırığıma yer bulamıyorum. kursağım da dolu zaten. hevesler bir yaştan sonra bana yakışmıyor galiba. bana yazılanı oynamaya devam edeceğim belli ki, bana büyük gelen rollerin insanı değilmişim. bu hayatta kendime bir yer bulamıyorum. hüznün karnımı doyurduğu günlerimdeyim. 

sana olan aşkımı aldın bana sapladın. bilmeni nasıl isterdim; gülüşünün içimde yaktığı ışıkları, saat 7de buluşacağımız zaman saat 3te çocuk gibi sevinmeye başladığımı. bir o kadar da bana hissettirdiğin korkunç hisleri de sana vermek isterdim. akşamüstlerinde bile seni rahatsız etmeyeyim diye parmak uçlarımda yürüdüğümü farketmiş miydin mesela? sus dediğin her şeyi, kendi içimde bile konuşmadığımı. 

yüzüğüm mesela yakışmıştı masana, sen nesini beğenmedin, duruşunu mu? 

senin için susmaya o kadar alışmışım ki, seni yazarken de zorlanıyorum. okumayacaksın bile. biranın köpük bıyığını siler gibi, hızla kurtulduğun bizi bir daha düşünmezsin bile. ben beraber yükselmenin derdindeyken, sen tek başına saplanmayı neden tercih ettin hiç anlayamayacağım. 

tanrım sana da inanılmaz kırgınım, yine inancımı sorgulattın bana. en önemli inancıma, beni bu hayatta tutan tek şeydi sevgiye olan inancım. bırak o kalsın bari. samimiyetime mi inanmadın bilmiyorum ama bunlar bana iyi gelmiyor. biz seninle böyle konuşmadık ki. bir kere de ben yazsaydım kendi kaderimi ne olurdu? artık sadece kendimi değil, seni de suçluyorum. 

dayanıklılığım düşüyor, rüzgara karşı direnen bitkinin yüzünü kara çıkarıyorum. 

yanlış sevilen yalnız çocuk hikayem de gerçekten klişeleşmeye başladı. bu rolden çıkmak için de deli gibi çırpınıyorum, aksini iddia edemeyiz. çırpındıkça da daha çok saplanıyorum. hayatım artık çamur hissi veriyor. 

kilitli kapılar açılmamış, ben yanlış anlamışım. ben dışarda kalmışım, kapılar daha da kilitlenmiş. 

kaç kaşık suda boğulduğumu saymıyorum artık, kaç kere boğulduğumu da. taşikardi kaderim miymiş? 

ben çiçeği kolay yetiştirmemiştim de, sana dermek istemiştim. 



hadi son kez;

‘’bu akşam da gönlümüzce bitmediyse gün, suçun yarısı bizim yarısı günün.’’

 tüm hakettiklerimi şu an tek bir insandan istiyorum daha fazlasında gözüm yok.

beni bazen zora koyuyorsun ama ben seni o bazenlerde de seviyorum göğüste yumuşatmaktır bu.

nolur gözümün ucundan hiç gitme de, gözlerimiz buluştuğunda hep gülelim. biz beraber ne güzel gülüyoruz. nefret ediyorum bazen zamandan; gerekmediğinde çok hızlı geçiyor. hep yetişmek zorunda mıyız? n’olur yetişmeyelim, bırakalım da çoğu şey bize tur bindirsin, biz o kahvaltı soframızda günlerce oturalım.

ben bugün birini hayata döndürdüm ama o keşke sen ya da ben olsaydım. biz bisikletten düşünce bisiklete küsen iki çocuk yine de yıkıyoruz birbirimize ait çamaşırları. hiç düşünmemiştim hayatımda bir kere press makinesine aşık olacağımı.

sana söylediğim her şeyi kendim duyduğumdan beri akıyo gözlerimden.

sonra döndüm yine, hemen tanıdık gelen yerden aslında en çok ait olmam gereken yere. senin yanın ne güzel ya.