bitmesin diye izlemekten zevk aldığım şeyler, hep geri sarıyorum birkaç sahne öncesine. bunu hayatımda da yapıyorum sonra, bitmesin diye hep geriye dönmeye çalışıyorum. o kadar alışmışım ki seninle güneşi doğurmaya, geceler zor geliyor, artık uyuyamıyorum güneşi görmeden. sen o filmlerdeki insanlar değilsin. senin bir kalbin var ama sen kalbinin farkında değilsin. aslında hayır, sen kalbinin farkında olmak istemeyen birisin. sana sevmek acı veriyor çünkü bunu çok iyi yapabilirsin. beni sadece hoşçakal kadar sevmişsin.
bense çöpümü dahi kimseyi rahatsız etmeyecek bir yere koymam gereken bir yerden geliyordum. hiç sormadın, o yüzden de söyleyemedim. benimle ilgili bilmen gereken tek şey seni sevdiğim değildi, bu sevgileri nereden öğrendiğim, nereden edindiğim de önemliydi. bu beraber doğurduğumuz güneşlerin benim için anlamını bilmen gerekirdi. sen buna değerdin.
bense hep bana hatalarımı ve yetersizliğimi hatırlatan yerlerde bulunuyorum.
‘’keşke tam şu an her yeri elimin tersiyle dağıtsam’’ dediğim yerleri kimler kimler evim sanıyor. ‘’keşke ellerin mental zorluk yaşadığı günleri düşündüğünüz kadar benimkini de düşünseydiniz.’’ dediğim insanlarla son derece yakın duruyorum hayatta.
istenmediğim bir yerde istenmediğimi çok geç farkediyorum. çok kalmış oluyorum hep. kaçacak bir yerim yok. galiba da hiç olmamış. çok soğuk bir yerde senin fotoğrafınla ısındım, her anlamda. hiç bu kadar sevildiğimi hissedip ama aslında sevilmediğimi öğrendiğim olmamıştı. senin muhtemelen hiç bulunmadığın bir yerde herkesi biraz sen sanıyorum. sonra zaten sen olsan, beni gördüğünde belki gülümserdin diye düşünüp kimseye gözümü değdirmiyorum.
‘’Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,
Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder