27 Aralık 2024 Cuma

 şimdi bu bende bıraktığın boşluk var ya, batsın sana. tenine işlesin, canını yaksın, senin benim canımı yaktığın gibi.

keşke benden aldığın her şeyi bana geri versen, zaten yeterince kaybettiğim bir seneydi. sen hiç anlamazsın. dinlesen de duymazsın. birinin her şeye rağmen kendini geri kazanması nasıldır sen bu zaferi hiç tadamazsın. senin bıraktığın hiçbir boşlukta, kendi boşluklarında dahi bir çiçek büyümez. 

bari benden daha iyi durumda olduğuna şükretmek için yakınlarımda olmaya devam etseydin. en azından yaptığın gerçek bir şey olurdu; bencil -ki zaten olduğun şey bu- ama gerçek. 

sen cesur bir kaybeden değilsin, sen korkarsın. artık senin bir tutam bile bulunmadığın hayatımda, her şeye rağmen yaşamanın nasıl bir şey olduğunu hiç bilemezsin. yine de merak ediyorum, uyuyabiliyor musun geceleri? 

bu kalbi beraber inşaa etmiştik ya hani, onu yerle bir etmekten hoşlandın mı? ben zaten tek başıma inşaa ettiğimde daha mutlu oluyorum, daha bir güzel sığıyor ve uyuyorum kalbime. sen zaten en başından burada oturmaya muhtemelen layık değildin. 

yasım bitti ama sitemim bitmez, beni anlayacağın günü bekliyorum. ettiğin yazıklar bende bir yer bulamaz. ama onlar seni hiç terk etmez. 

seni özlüyorum, ne güzel gülüyorsun şimdi, keşke beraber gülseydik.

25 Aralık 2024 Çarşamba

 zamanda yolculuk yaptığımı keşfettiğim bir yere ayak basmak üzereyim. orada olmadığın kadar hala oradasın, baktığımda yokluğunda görüyorum seni, o boşlukta. önünden bile geçemediğim, geçsem kafamı yere eğdiğim yer beni alıp aylar öncesine götürüyor. keşke diyorum hala orada olsan, her şeye rağmen. bu da bencilliğimdir. bir saatti seninle ömrümüz, orada durdu. çalışan saatler, yalnız saatlerdir. ben o saatin akrebi yelkovanı olmak zorunda kaldım o günden sonra ama gel gör ki, bu bana yakışmadı, eğreti duruyor her saniye senden sonra. 

aşkım, soğuktu ve yağmur çiseliyordu ama çok uzun zamandan beri üzerimde yağmur bulutuyla dolaşıyorum. bu boşluğun içinde kendimi bulup sonra tekrar kaybediyorum. bu boşluğu çocuğum gibi besleyip büyütüyorum sanırken yanılıyorum. ben bu boşluğa çekiliyorum. sonra onu kozam sanıyorum, henüz içinden çıkamadığım. sanırım haklıyım ama haklı olmak da istemiyorum. 

her şeyin çok kötü ama bir o kadar da çok iyi olduğu tek zamanı da seninle yaşadıktan sonra hala titreyen ellerimi koyacak bir yer bulamıyorum. 

alabileceği kadar un koysam da farketmez, fırına attığım an dağılırım tepside. 

bir yere gitmenin artık sadece gitmek olmadığı, içinde biraz terkedilme, biraz kaçma, bilimum korkular üzerine yürüme de barındıran bir noktasındayım ya şimdi hayatımın; bulutlarım tanıdıktır ve de tanıktır. bulutlar kötü değildir, içinde her türlü şey barındırır.

biraların alüminyum kağıtlarını düzleştirmeyi gençliğimde huy edindim, henüz şairleri bilmeden. gençliğim diyerek cümleye başlamayı beklediğim senelerde elimden tutan şairlerden, sonradan öğrendim ki, kader öyle düzelmiyormuş, o kadın da düzeltememiş o kağıtlarla. acaba sonum benzer mi, diye merak ederim senelerdir. ama biliyorsun tanrım, dalgınlığında kaybolmak istemiyorum artık, güzel yaşlanmak istiyorum. tanrım, seninle konuşmaya başladığımdan beri hiçbir şey değişmemesine rağmen yaşlanmak istiyorum. sahip olduğum bu kalabalıkla keyifle yaşlanmak istiyorum. çünkü çok soğuk bir kış gününde bile buldu beni güneşlerim. 

minörüydü, majörüydü bir şekilde geldim olduğum yaşa. çok zayiat verdim ama bir şekilde dikiliyorum hala ya da öyle olduğunu sanıyorum. umarım aynada gördüğüm, çok gerçekçi balmumu heykelim değildir. ki bence kanlı canlı insandır bu gördüğüm, kendimden hatırladığım bir şey çünkü ben bu kadar sabit kalamam, küçük adımlar bazen görülmez ama sabit olmadığımı herkes bilmesin zaten. 

eskiden havalar ısınınca, gülümserdi bulutlar arasından hayat bana. şimdi yazlarım, kıştan daha sert ve kurak geçiyor. kışları çekiliyorum içime, ısınmak için canım yanıyor, üşümeyi sevmem. 

kendime rastlayacağım bugün eskiden bulunduğum bir yerde. ne kadar değiştiğimi ve aynı zamanda ne kadar da değişmediğimi farkedince çok şaşıracağım. hala aynı cümlelerin altını çizebilecek olduğum gerçeği ile henüz kendime rastlamadığımı bildiğim cümlelerin varlığı arasında biraz kayboluyorum. 

dibi görüp oradan tekrar yukarıya seken insanlar tanıyorum. ama dibe alışanları da tanıyorum. insan olduğu her yeri dibe de döndürebilir, bunu da biliyorum. 

şimdi ben yerden yükseğe doğru sekmek üzere tekrar dibe düşüyorum ama yolu da biliyorum.

yani tanrım lütfen önüme sınavlar koyma, sen beni yalnız da koma.

amin


ve tanrım teşekkür ederim, her duygumu deneyimliyor, hepsine de sahip çıkıp onlarla arkadaş oluyorum. çoğunu da hep aynı anda deneyimliyorum genelde ama yalnız olmamak iyi hissettiriyor. beraber de gülebiliriz, ben komik biriyimdir. bu yolu çiçeklerle donatalım artık olur mu tanrım?

24 Aralık 2024 Salı

merhaba tanrım,

yine ben geldim. sanırım her şeye rağmen sevdiğin bir kulunum.

nasılsın? gerçekten merak ediyorum keyfin falan yerinde mi?

ben bildiğin gibiyim ama sadece sen bilirsin nasıl olduğumu. öyle yabancılaştım kendime. 

tanrım biliyo musun, bu açık hava, ağaçlar falan çok güzeller. 


tanrım, her şey aramızda. her şeyi aramızda halledelim. ben düşman olmak niyetinde değilim artık; birbirimizin suyuna gidelim. zamanında beni biraz gücendirmiştin. bir şeyleri olan ama onlara bir karış mesafede duran bir çocuktum, yani bir çocuk olarak hiçbir şeyim yok gibiydi. şairlerim vardı elimi tutan. tanrım sen neden bir seyirciydin hayatıma? sen neden tutmadın elimi? 


başka söyleyeceklerim de var, aradan çıkarayım hep böyle olmaz;

hep dalga geçtiler gülmemle tanrım. zaten çok az gülerdim. çok güldüğüm koşulları da aldın benden sonra. başkalarına ayıp olmasın diye geçti kaç senem, ben saymadım sen saydın mı tanrım? 

bunu anlamak için yaktım yıllarımı. beni hiç sevdiler mi, sen beni hiç sevdin mi tanrım? 

bildiği çoğu şeyi tek başına öğrenmiş bir çocuk olarak bu yaşımda bile, bak şimdi seninle iletişim kurmaya çalışıyorum, seni tanımaya çalışıyorum. bu hayatta zaten çok korkutucu şey varken neden herkesin senden korkmasını istedin tanrım? 

tanrım, gücenme ama ben senin edebiyatını pek beğenmiyorum. daha güzel alın yazıları okumuştum, kendiminkiler hariç. benimkileri neden böyle yazıyorsun? 

ben gençken daha cesurdum, şimdi esen yelden ürken birine neden dönüştüm tanrım? geceleri uyuyamıyorum, korkularımı alır mısın benden? 

güneşlerime ihtiyacım var, acaba yanındalar mı, iyiler mi? onları çok özledim ama bir o kadar da korkuyorum gelmeye yanlarına. 

güzel yaşlanmak istiyorum tanrım. güzel, mutlu ve sevdiğim bir kalabalıkla yaşlanmak istiyorum.

tanrım bana yüzünü döner misin, kimseyi gücendirmeyeyim diye atamadığım her adımda biraz daha kayboluyor, biraz daha yabancılaşıyorum. 

21 Aralık 2024 Cumartesi

 



neyin telaşı bu bilmiyorum, hep bir yere yetişir gibi koşarak uzaklaşıyorum senelerdir kendimden. 

keşke bazı anları daha dünmüş gibi elimi atıp bulup gidebilsem. yabancısı olmadığım bir güne hasretim dinmiyor. zaten tanıdık tanımadık herkesin müthiş yabancı geldiği şu günlerde, ben yine senin tanıdıklığını arıyorum. bütün o yabancılıktan sıyrılıp, geçmişten bugüne bakan gözlerinin tanıdıklığını. neyi neden söylemediğimin, neyden niçin vazgeçtiğini anlar bakışlarımızın sıcaklığını. her şeye rağmen ve birçok şeye bedelmiş.

bir şey var aramızda. ne olduğunu irdelemeyeceğimiz ama irdelemesek de anlayacağımız. şimdi bunlar, şu an giydiğimiz gömleklere muhtemelen pek uymayacak kravatlar ama yazmak zorunda hissediyorum, korkarak. 

bilirsin, sanat sanat içindir. biz de zamanında sanat içindik. 

iyi şeyler, iyilerin yanına kalır. o yüzden seneler sonra da buradayız. kaç saat geçerse geçsin, hala söylenecek birçok şey kalıyor. o yüzden şimdi bu klavyenin başındayım. 

eskiden gizli ve anlaşılmaz şeyleri severdin, ben o zaman da seni anlamayı severdim. ama direkt ve açık olduğunda da seni anlamayı seviyorum. bense herhalde hep, her şeyi açığa vurmamla meşhur oldum. ama sadece birbirimize.

bakışların bana bir sürü şey anlatıyor. sanki kendimi hiç unutmamışım gibi, sanki hep ne istediğini bilen, ne hissettiğini anlamaya çalışan masanın diğer tarafındaki çocuğum. 

dediğim gibi, ‘’her şeye rağmen ve çoğu şeye bedel.’’

ama merak ettiğim bir şey var, senin gözünde ben nerdeyim?

bizi bir defter dolusu da kurtardı ama en önemlisi bizi bir noktada biz kurtardık. 

yanlış zamanda doğru şarkıları dinleyerek büyüdük diyebilir miyiz?

herhangi bir yaşama hevesinin yarattığı br heyecan kalmamışken etrafımızda, yani aslında baya büyümüşken, nerelere saklanmıştık? bütün bu yabancılıkta, vahşilikte ve varolma çabasıyla koşturan bu kentte bizim bizden başka hiç kimsemiz yoktu, haliyle de hep kendimize sindik. 

zamanı geldiğinden ve bir zorunlulukla büründüğümüz o rollerden en son ne zaman çıktık?

biz o yapılan iyilikleri biliyoruz, hiçbiri bize iyi gelmedi. kendimiz için bile iyinin ne olduğunu günlerce düşündük. sen kaybolmayı severdin, ben savrulmayı. hayatımızın bir noktasında karşılaşmamız o yüzden başlı başına mucizevi bir tesadüftü. hayatın bizden birer robot olmamızı istediğini farkettiğimizde kafa tutmaya başladık her şeye. en anarşik yıllarımızdı. bir daha kim bilir ne zaman o kadar cesaretli olduk. seneler içinde birçok farklı insan olduk, hepsini içimizde barındırdık, hepsine kucak açtık. hepsini birbirimize açtık. haliyle sevdiğimiz bir sürü insan oldu aslında. başka biri değildi onlar, hepsi bizdik. ama bir o kadar da aynıydık.

iyi ki seni sevmek benden o kadar çok şey aldı götürdü, iyi ki benden bir sürü şey ç/aldın. çünkü zamanla hepsinden daha fazlasını ve daha güzellerini koydun yerine. ve şu an hala nerede olursam olayım, hep senin kattıklarını götürüyorum yanımda. çünkü mucizelere ve boyumdan büyük şeylere inanmayı öğrendim. bazen insanın kendini tanımasının tek yolunun kendini güzelce kaybetmesi olduğunu öğrendim. sonra tanışmak için kendimle, senin gözlerine baktım. bana beni en güzel halimle gösteren bir aynasın. kendimi geri tutmak istemiyorum, yanlış anlaşılma korkusunu yaşamak da istemiyorum. ne olursa olsun bir sürü şey yaşadık, her cümlemizde eser miktarda romantizm bulunacak ister istemez. ama bu kaçınılmamız gereken bir şey değil, bunu artık kabul ediyorum. 

o yüzden artık açılmamış kolileri etrafa saçıyorum, kuytu yaraları gözler önüne seriyorum. çünkü inan bana, her şeyin koyulabileceği bir raf, her yaranın ister istemez bir merhemi var. belli ki yine buradayız ve umarım hep burada kalırız. ama biz birbirimizi biliriz, olduğumuz gibi, olmak istediğimiz gibi ve olacağımız gibi. biz bizi hep seneler sonrasından tanırız. iç ne kadar derindir bilemedim hatrı artık sayılır ömrüm boyunca ama seninle her birbirimizi anlamak için ruhumuza gözlerimizi dikişlerimiz anlatır bana, sanırım hiç sonu yok derinliğin. 

eskiden olsa derdik; ne güzel, keşfedecek bir sürü yerimiz var. şimdi sen ne dersin? niyet okumak istemem. ama zaman ve karakter de biriciktir. bazen de tozlarını almak gerekir. 


o yüzden, ‘’ne güzel, keşfedecek bir sürü şey var; her şeye rağmen ve çoğu şeye bedel.’’

13 Aralık 2024 Cuma

 kendimi uzun zamandır kırmızı ışıkta duran bir arabanın şoförü gibi hissediyorum. trafik akacak korkusuyla hem bir ayağım sürekli gazda, hem de her an kenara çekerim rahatlığını hissedebilmek için sağ şeritte gidiyorum, güvenlik şeridine yakın olmak için. 

beni korkutan çok fazla şey var etrafımda. bunların üzerine yürümeye karar veriyorum. 

de da eklerini ayırmayı karıştıran çocukluğumu özlüyorum; kendimi tanıdığımı bildiğim zamanları, eve dönerken arayabileceğim birinin olduğu zamanları; sensiz n’apıcam diye düşünüp kaygılandığım zamanları. beni bana, sana kendimi, senin kendini bana anlattığın ve bunun için bol vaktimiz olan, cebimizde 3 kuruş parayla yine de satın alma davranışı gerçekleştirebildiğimiz zamanları özlüyorum. şu an her sabah severek dinlediğim şarkıları ilk kez duyduğum günlerimi özlüyorum. zor ama o günleri sevip özleyebilmek. çünkü herhangi bir şeyi, herhangi bir şeye rağmen sevebilmek biraz cesaret istiyor. 

bazı şeyleri unutup yeniden hatırlamanın gerginliğiydi, bana beni unutturan. yaşadığım zor günleri üzerimde taşıyorum ama bu beni nakliye şirketi yapmıyor çünkü ordan oraya belli bir hızla gidemiyorum henüz. ama bir gün bir yere varacağıma dair bir inancın olsun isterim bana. zira hep bir yere ulaştım, istediğimi bildiğim ya da varınca istediğimi farkettiğim. seni de böyle tanımıştım zaten.

ama kendimi çok unutmadım, biliyorum mesela bu karakışları bizim için sobada kestane havası gibi romantize edebilirdim, sıcak şarapla ısıtabilirdim havayı. 

böyle biriydim, eskiden. şu anı bilmiyorum.

7 Aralık 2024 Cumartesi

 iyi ki doğmuştun en yakın arkadaşım. ne güzeldi seninle yaşadığımız her gün. ne güzeldi, seninle yaşadığım her gün ayrı bir rüyaydı. herkesten nefret eden gözlerinle bana nasıl şefkatli baktığını, beni ne kadar çok sevdiğini bir ben, bir de sen bilirsin. benim adım senin adın olmuştu, bu da en sevdiğim hikayelerimizden. küçükken okuduğum bazı kitaplar vardı, bugün onları gördüm. onlar sen yokken beni sana getiren yollarda elimi tutanlardı. sonra sen tuttun elimi. şimdi elim boş mu bilmiyorum ama içimde bir şeyler başarıp seni gururlandırma hevesi var, belki de boş değildir elim. kardeşin iyice sana benzemeye başladı. hem senden, hem ondan öğrendiğim en güzel şey bu; birini sevebilmek ona benzemeyi de getirir ve birini sevebilmek için onu sürekli görmeye gerek yok. seni çok özlüyorum. bununla da hiç baş edemiyorum. seni hep yanımda istiyorum. çünkü o güzel gözlerin olmadan hala ne yapacağımı tam kestiremiyorum. acın perçinlenerek vuracak yüzüme diye uyuyamazdım eskiden. şimdi, rüyama girersin diye her bulduğum fırsatta uyumaya çalışıyorum ama gelmiyorsun da rüyama. ama bir yerlerdesin, güneşlesin ve iyisin. bunu hissediyorum. biz gözlerimiz kenetlendiğinden beri bir hayatı iki ayrı yol olmak üzere yürümeye başladık. senin şimdi çok uzak bir yola sapmış olman bizi farklı bir şey yapmıyor, hala yol arkadaşıyız. senin için artık pek endişelenmiyorum açıkcası. çünkü ikimizden biri hep kendini daha iyi koruyup kollayabilirdi ve o hep sendin. ben kendim için korkuyorum. kolum kanadım kırıldı. karar da alamıyorum, fikir de değiştiremiyorum. aldığım kararların doğrusunu yanlışını bilmiyorum, sana danışamıyorum. iki elim arasında bir baş, aylardır kaldım böyle çaresiz. bu, beni çok sevmekle başka bir şey arasında verdiğin bir karar değildi biliyorum, bence elinde de değildi. elinde olsa beni seçerdin. bunca sene benim hep seni seçmem gibi. her şeye rağmen. zaten sen de beni seçtin bitanem biliyorum, her şeye rağmen. 

ve bugün nerede olursan ol ben hala seni seçiyorum, her şeye rağmen.

sen iyi ki doğdun benim hayatıma kocaman bir ışık, ılık. tuttun elimi hadi yürü diye. bak aşkım benim, ne güzel büyüdük, ne çok sevdik. iyi ki doğdun da, ben de seninle bir kez daha doğdum. sen nerede olursan ol ama hep iyi ki doğuyor ol olur mu?


‘’tam anlamıyla şahaneydi, onca yıl. her şey sığmaz aslında onca yıla ama sığdı. iyi mi oldu, bence baya iyi oldu. yani diyeceğim şu ki, teşekkür ederim. iyi ki tanışmışız gibi bir şey.‘’

25 Kasım 2024 Pazartesi

 merhaba,

bilmiyorum böyle mi başlamalıyım size yazdığım bir mektuba, saygıda kusur etmek istemem. inanmak isterim, ondandır bu samimi çabam. elbette siz daha iyi bilir, daha iyi anlarsınız. ben günün sonunda bir kulum, isteklerim için size yazan ve olmaları için tevekküle başvuran. 

siz görürsünüz, görmüşsünüzdür, belki siz dizmişsinizdir önüme sınavları teker teker; geçmek için akla karayı seçtiğim. en sevdiğiniz kulunuz olmak değil niyetim, istesem de başarabilecek gibi hissedemedim ama merhametinize inanmak isterim. bunca zaman aramız bozuk da olsa, iyi de olsa hep sizden bir şeyler istedim. istediklerimizin olmasının yolunu size inancımızı vermekten ve bunun gerektirdiklerini yapmaktan geçtiğini söylediler, doğru mu değil mi bilemem ama bize öyle öğrettiler. ben de elimden geleni yapmaya çalıştım. yapmadığım ya da yapamadığım zamanlar da oldu, kabul ediyorum. ama isteklerim çoğu zaman sizin nezdinizde kabul olmadı. mesela benim güzel çocuğumu yanına almanızın sebebi neydi? vardır bir bildiğiniz diye sustum ama cevabını da bilmek isterim. en azından çocuğum biliyor mu, onsuz ne halde olduğumu ve onu ne kadar özlediğimi?

haddimi aşmayacaksam sormak istediğim bir şey var, neden hep bir sınava tabii tutuldum? biraz mutlu olmak isterim affınıza sığınarak. biraz isteklerim gerçek olsun isterim, bir süredir bunu bana vermiyorsunuz belki bir bildiğiniz vardır bilmiyorum, bunları sorguladım da açıkcası ama çıkamadım işin içinden. bana vermediğiniz şeyler, beni çok üzmüştü siz de görmüşsünüzdür. şimdi son birkaç haftadır istediğim bazı şeyler var biliyorsunuz, rica etsem onları sağlayabilir misiniz? kendi adıma biraz hakettiğimi düşünüyorum, kötü biri değilim, dengeye inanmak isterim. alınanlar kadar verilenler de eşit olmaz mı sizin tarafınızdan? 

aslında çok şey yaşadık bu zamana kadar, sizi kaybetmek istemem, zar zor buldum. pazarlık da yapmıyorum açıkcası ama size inanmaya ihtiyacım var ve sanırım bu biraz beni mutlu edebilmenizle alakalı. ilişkimizin biricik ve bireysel bir haslık içerdiğini söylediler hep, ben de samimiyeti seçtim, bu yüzden kusura bakmayın üslubum için.

kendimin en iyi versiyonu olmaya çalışırken hep kolum kanadım kırılınca başaramadım. ben yolumun kolum kanadımın sürekli kırıldığı bir yerden geçmesini istemiyorum, daha mutlu olmak istiyorum. lütfen. 

çünkü gerçekten size inanmaya devam etmeye çalışırken, ayağıma takılan taşlarda tökezleyip devam etmeye çalışmak artık beni çok yoruyor. 

muhtemelen aynı yerden bakmıyoruz sizinle, yalan yok bakmamız da zor görünüyor. çünkü ben bu kadar adaletsizliğe inanmayı reddediyorum ve açıkcası bazı yaptıklarınızı da doğru bulmuyorum. çünkü yarattığınız insanlık bu ve ellerinden daha fazlası gelmiyor umarım çok kayıp yaşamadan elimizden daha fazlasını getirmemize yardımcı olursunuz. 

bize onca seneler öğretilen yüce gönüllüğe inancımı sürdürmektir niyetim. ama biraz yüzümün gülmesini de isterim. yakarışlarım belki ulaşmadı size, mümkündür, sanırım yoğunsunuz ama burada yüzü gülmek için bekleyen bir kulunuz var; rüsva olmamak için tekrar ve tekrar size sığınan. yalvarırım karşılıksız bırakmayın. siz bilirsiniz benim ne istediğimi ve olduğunda nasıl mutlu olacağımı.


amin!

11 Kasım 2024 Pazartesi

 biliyor musun, mutsuz olduğunda insan 90 derecelik açıyla bile oturamıyor.

beni anladığın günler çok, hangi raflara koymalıyım? anlamadığın günlerle beraber kaldırdım yazlıklarımı çünkü. beni anladığın günleri kışlıklarla çıkarmak istemem, ısıtmaz bu karakışlarda. 


ne kadar uzaklaştık… benim yolum nereye evriliyor bilmiyorum. ama ağrım ne uzun yolmuş, sen oraya gide gide bitiremedin.

senden çok şey öğrendim; birini sevebilmeyi, yan yana olabilmeyi, sırtını dayamayı, en ihtiyacın olduğunda yaslandığın dağın yıkılmasını. birini bir hatayla yargılamak ne kolaymış, bunu da senden öğrendim.

bir şeyi çok sevmek de artık iyi bir şey mi bilmiyorum. galiba çok sevmek kimseye yaramıyor. 

artık tanıyamam seni sokakta görsem, kokundan da tanıyamam, dönersen ıslık da çalmazsın. zaten dönmezsin de.

ama artık sana mutsuz olmak istemiyorum, artık seni bırakmak istiyorum. mıknatısın iki farklı ucu da değiliz muhtemelen, bir daha çekmeyiz birbirimizi. ama hiç böyle olsun istemezdim, her şeyin son derece gerçek ve ciddi olduğu bu hayatta her şeye karşı etten bir duvar olalım isterdim. senin etten duvar olduğun her şey, neden ben oldum onu anlayamadım. ama seni çok sevdim ve seni de kendim gibi üzmüşümdür. tuzum kuru değil, arkandan da çok ağladım. senin gibi ben de bu hayata ilk defa geliyorum ve bazen bir şeyi ilk defa çok seviyorum ve ilk defa kaybediyorum. kestiğin yaralar derin ama kuruyor. güneş bütün yaraları kurutur sanırım zaman da. 

bazı sessizliklere kulak alışıyor, gürültülere alıştığı gibi. insan zaten alışandır ve alışmaya mahkum olandır. bu cümleyi her kuruşumda da aklıma sen gelirsin.

sen geri gelmezsin biliyorum, ağır ağır bile gelmezsin. ama yokluğunun yükü ağırdır, tecrübelerimle sabittir. bilmene rağmen kafanı çevirişin, seninle alakalı unutmayacağım şeylerden biri. seninle ilgili güzel bildiğim her şey zaten ezberimde. inan kuvvetlidir ezberim, saçma sapan şeyler var aklımda 20 senedir unutamadım.

ben bu dikenlerden seninle de sıyrılabilirdim ama sen benden önce davranmayı seçtin. olsun, zaten beni vurdular sen kendini kurtar, kaç. 

mutlu olmanı çok isterim ama umarım bunu hiç görmem. çünkü o zaman yine kırılırım sana, aman ettiğim ah’lar seni uykusuz bırakmasın. 

bana düşmez ama sen artık kendi vicdanınla baş başasın.

 sen kötü günlerin en sonu değil miydin? hesaplarıma göre öyleydi gerçi bu işler hesaplamaya gelmez. hesaplamasam da öyle olması gerekirdi. 

hayatla bu kavgamız hiç bitmeyecek sanırım; olması gerekenler vs olmasını istediklerim.

duyuyorum bazı arkadaşlarımdan, istedikleri şeyler olmuş. ne güzel diyorum; istediklerinde gözüm yok; benim gözüm valla sadece kendi istediklerimde. beni uyutmayan mevzular bana ait, ki sadece onları istiyorum, onlar olsun ki uyuyayım. olmayacaksa, oldurtmayanlar uyuyamasın gecelerce. 

hatırlıyorum mesela, bazı sabahlar baş ucumda bir mektup bulurdum; o gün ya da yaşayacağım süre boyunca nasıl davranmam gerektiğine dair. mektubu bırakanı çok sevdiğimden çıkamazdım çerçeve dışına. ama mesela o yaşlarımda çerçeve dışına çıksaydım, bugün isteklerim azıcık bile olsa gerçek olur muydu? ben o mektupları hayatımı nasıl yaşamam gerektiğine dair kılavuz bildim ama karışmış olabilir mi o kılavuzlar? çünkü o sayfaları mabedim bilerek yaşadığım bu hatrı sayılır hayatımda, dişlerimi sıkmaktan çenem ağrıyor her sabah. 

artık kendime bile anlatamıyorum seni, neden yani? şanssızlıktan mı bütün bunlar? 

eğer öyleyse, hiç de anlamam bu şanssızlık nereden gelir. yani ben kendimi bildim bileli, ne ayak ucuma koyarım yastığımı, ne ters bırakırım kıyafetlerimi ne de bilimum başka olumsuzluk getirecek davranışlarda bulunurum. her şeyi bu zamana kadar hep kuralına göre yaptım. hepsi bugün için miydi? hala istediğim bir şeyle ödüllendirilmedim? bunca zaman verdiğim emeği de istediğim bir şey ödülüm olsun diye yapmadım bu arada, böyle davranmaya başladığımda zaten ödül denen şeyden yoktu haberim. vallahi yoktu allahım ya, sen görürsün, sen bilirsin! niye gecelerce ettiğim duaya bir karşılık bulamadım? sebebini de söylemedin. çok sevdiğim bir şeye kavuşma fırsatı neden vermedin bana? zaten benden baya bir şey almadın mı bu sene? (bu yasın pazarlık evresi de olabilir, azıcık sitem de olabilir ama isyan olmasını istemem) allahım nolur, bırak bu sefer ben istediğim şeyi yaşayayım, belki sen de sevinirsin kulun mutlu oldu diye, olmaz mı? 

hakettiğimin bugünden fazlası olduğuna inanmak isterim. 

8 Kasım 2024 Cuma

 artık haftasonlarından nefret ediyorum, bana ne kadar yalnız olduğumu hatırlatıyorlar. 

artık senden de nefret etmek istiyorum açıkcası, sana en ihtiyacım olduğunda neden beni bıraktın? kendimden de nefret edecek hale geldim, seni hala özlediğim için. 

gururun ve prensiplerin umarım seni bir yere getirir, arkada bıraktıklarını hiç hatırlatmayan. 

sanmıyorum gurur bir insanı daha kalabalıklaştıran bir yere götürsün, belki götürür gerçi bilemem, ben kimseyi böyle terk edemem çünkü. 

elin çok mu kıymetliydi de uzatamadın bana ya da zamanın yok muydu dizin gibi bana ayıracak da, beni terkettin korkunç bir yerde.

en yakınını düştüğünde tekmelemek yakıştı mı peki mesela sana bitanem? boğulduğumu göre göre, arkanı dönmek senlik bir hareket miydi? ben her şekilde yükselirim o boğulduğum sulardan, fıtratımda var bu, ama sen rahat uyuyor musun? senin bir eli tutabileceğine inanmakmış en büyük hata, ki çok büyük hatalar yaptım hayatımda. sen, benim seni savunduğum bütün rüzgarlara başımı eğdin. 

hiçbir şeyi meşrulaştırmak değil niyetim ama zamanında kulaklarını kapattığın yardım çığlıklarım seni gece uyutmasın ama ayağına da taş değmesin.


kapatamayacağın kapıları açmayacaksın.

 keşke tek kavgamız, senin banyonun giderini tıkayan saçların olsaydı. ama gitgide en nefret ettiğim şeye dönüşüyorum; bir pazar gününe. bu daha mı iyi acaba, beni terketme sebebinin çok hevesli bir cumartesi gecesine benzemem olduğunu düşünürsek? sen gittin ama ben hala pazara bağlayan gece saat 4’üm, seni düşününce. allahla aramız bozuk, bayadır istediğim şeyleri bana vermiyor. bana verdiklerini de ne kadar istemiştim ki zaten? 

farklı kaldırımlarda göz göze gelelim sen bana olduğum kaldırımı dar edersin. anlatamam da hevesimi, denerim de yani işte…

acı yedikten sonra ağzından içeri soğuk hava girmesi gibi, mide ağrısını sodanın geçirmesi gibi bir ferahlıktı seni sevmek. şimdi yeni bir şey söylemeye de korkuyorum, eskisinin üstüne bir şey söylemeye de. bu korku da insana bir cengaverlik vermiyor açıkcası. kaç biraya o cesarete kavuşurum o da meçhul. biraz kurşunların önüne atlamaya benziyor. sana zarar veremem ama sözlerini de göğsümde yumuşatamam. ama yani sana da kırgınım, çünkü sen anlamıştın başımı göğsüne koyduğumda her şeyin yoluna girdiğini. benim içimde hala biraz çocuk kaldığımı da görmüştün bana o ruhuma bakan gözlerinle.

şimdi seninle geçirdiğim güzel günlere bakıyorum da, çok istediği bir oyuncağa sahip olmuş bir çocuk gibiydim. ama bir gün oyuncak kırıldı. o oyuncaklar zaten hep bir gün kırılır. ya bize bir şey öğretmek için (öyle derler) ya da öylesine; baya hayatın şerefsizlik yapası gelir. ya da ortada hiçbir şey yokken o oyuncağı arkadaşına verirler. 

elinde hiçbir şeyle kalırsın. 

31 Ekim 2024 Perşembe

 bir daha atmayacak sanırken, hiç beklemediği anda yediği golle kendi evinde mağlup olmaktan kurtulamayan bir takıma döndü kalbim. rakip takımın da, ev sahibi takımın da eksiği vardı ama başabaş bir mücadele izlettirdiler. ev sahibi takımın form grafiği düşük, maç eksikleri de çok. son birkaç maçta yenildiler. gerçi bu sefer kazanır sandılar, geçen sezona kıyasla takımda daha az eksik vardı. 

yani canım senin anlayacağın, seni sevmeye çok yakınım. bu zamana kadar kırılan kalbimi senin de desteğinle onarmaya çok yakınım. bak burada bir dahi anlamı var ayrı yazılıyor. 

tamam bak büyüdüm artık. büyüyorum artık. ama çocukluğumda oynadığım kaygılarımı da yani bir kenara bırakamıyorum, onlarmış benim oyuncaklarım. çıkıp bir meydana bağırası var içimdeki çocuğun, nolur beni sevin diye. kaldı ki, bugün parka çıkarmıştım onu. yaşıtlarıyla, yaşıt olamadı diye hala benden hesap soruyor. sonra diyor ki, acaba artık olmasak mı. içindeki çocuk en fazla kaç yaş alır bir insanın?

hangi zamanın azabı bu?

göğsüne koyduğunda kafasını 5 yaşındaydı, haberin yok senin. o sırada iyileştirdi o yaşını. 

bak şimdi öyle değil, şimdi hak edebileceğim bir sevgiye atmak için can atıyor kalbim. bekliyoruz şimdi hayat benimle aynı hızda atacak mı diye. umarım hayatın da kalbi vardır. 

nereye yalvarmam lazım, bir seferlik her şey benim istediğim gibi olsun diye? n’olur!

30 Ağustos 2024 Cuma

26.9

 şu anki cesaretim olsaydı seni kurtarırdım. 

yaşanmamış hissedersem diye bırakamıyorum yokluğunu. kimse de anlamadı bunu ama sen anladın. anladın ama bana çok kızdın.

hala bazen kendimi o hasta yatağının başında buluyorum, o sevdiğimiz şarkıları dinlerken her şey düzelecek sanıyoruz.

istediğin yere taşındın diye kim bilir sana daha ne kadar uzun süre kızarım. seni anlarım ama yine de sana kızarım. çünkü sen bana doymuş olabilirsin ama ben sana doymamıştım. 

ciğerin kendini en çabuk onaran organ olduğu söyleniyor, sözde. şimdi biraz da senin ve senden sonra benim ciğerimi konuşalım onlarla.

terkedildiğim için üzgünüm onu kenara koyalım da, yaşıma büyük gelen bir derdi yüklenmek zorunda kalışıma baya şaşkınım.

hani bizim aşkımızın kendinden başka doğrusu yoktu ya sevgilim, aslında yaptığımız yanlışları sildik birbirimizi severek. aslında senin hiçbir yanlışın yoktu, sen mükemmeldin. ama ben yere düşen yüzümü hala alamadım düştüğü yerden.

şimdi sen ne sanıyorsan kendini, sanma. bende sonsuza kadar yaşarsın. biz seninle sonsuza kadar yaşayacağız. 

sen o camdan fanusta yaşam savaşını verirken dudaklarımdan okuduğun duaya en çok biz inandık. herkese kızdım da anlamadılar diye, aslında ben susmuştum seni. hatıran ve kırıntıların içime kalsın, bende çoğalsın, her şeyin ve her şerrin bana kalsın diye. 

en çok sen yoksun ama en çok sen kaldın. bu yüzdendir, unutmayacağım yüzünün, gördüğüm her yüze bin basması. 

şahit olmuştun, bazı şiirleri göğsüme bastırarak ağladığıma. şimdi seni, o şiirlere ilk kez sarıldığım günü nasıl özlüyorsam öyle çok özlüyorum. birçok kişinin hatırasıyla geldim bu dünyaya, çoğunu tanımıyorum ama sen kendime ayırdığım, bana ait olan ilk hatıraydın. şimdi sadece onlardan değil sevgilim, senden de oluşuyorum. 

belli bir yaşa geldiğimde hayatın oryantasyonunu kaçırdım sandım, yaşamayı bana bir öğreten yoktu, sonra sen geldin. 

belki bir gün daha, belki bir an daha, belki daha iyi ya da daha kötü bitecek yeni bir hikayemiz için reddetmeye daha ne kadar devam ederim bu gerçekliği, bilmiyorum. kaldı ki, senin neredeyse 5 aydır uyuduğun uykunun bütün düşlerini ben görüyorum.

göğsüm bende değil artık, haliyle hiçbir şeyi yumuşatamıyorum orada. şimdi ben gelmeye kalksam sana, toza dumana karışır her şey, taşlar dolar ayakkabımın tabanına. sensiz kaldığım için burada, yeni bir yaşa girmek zorundayım; ikimizin de bulunmadığı ama senin hiç bulunamayacağın bir yaşa. yeteri kadar yalnız olduğum yetmezmiş gibi bir de, daha önce hiç olmadığım bir yerde sensiz olmak çok ağrıma gidiyor. bu yaş sanki dört duvar, üzerime geliyor. aksi gibi bir de artık kokun burnum direğinden gidiyor. 

şimdi bu yolda kiminle yürüdüğümü bilmiyorum, tek şahidimi kaybettim her şeyle artık tek başıma ilgilenmeye çalışıyorum. kalabalıklara da aldanmamayı öğrendim. sonuçta çoğunluk bayramda tatile çıkar. o yüzdendir, kalan değil beni giden kurtarır. 


n’olur biri bana 3 dilek hakkı versin ya da n’olur, bir kere doğum günü dileğim gerçek olsun. 


‘’bu gece bu hat üzerinde/ iyileşen şey zamandır/ insan iyileşmez’’

2 Ağustos 2024 Cuma

 gözümü her kapadığımda elimdeki şişe kırılıyor. gözümü her kapadığımda bin kere ölüyorum. hatırlıyorum bir kere gözümü kapamasam da ölmüştüm. o günden beri, gelecek benim için bir şey ifade etmiyor. 

gözümü her kapadığımda o ana dönüyorum, açınca yine olduğum yerdeyim. hiç anlatmadım ama, bir yerde olmak bazen çok korkunç bir şeydir benim için, başka bir yerde olabilme ihtimalim varken.

mesela içimdeki çocuğu olduğu yerde bırakmak ve artık kendim olmak isterdim. kendimi, kendi yerime koyamayan biriyim. içimdeki çocuğa verdiğim sözleri tutabilecek gücüm olsun isterdim. unuttum kendimi, aşamıyorum dikenlerimi. duvar örmek mantıklı mıydı bilemiyorum artık, arkalarında kaldım, aralarına sıkıştım. 

kimden uzaklaşmak istesem en çok ona dönüyorum yüzümü, kendime. aynada göz göze gelmekten kaçınamıyorum artık kendimle. 

gözümü kapatınca her şeyin şekli değişiyor, her şey havada uçuşuyor. şimdi ben öfkeme yasladım sırtımı her şeyin geçmesini bekliyorum.

tutturamadığım dikişlerin iğneleri batıyor. korkma sana değil, her şey hep bana batıyor. zaten ondan delik deşiktir kaderim. ağrım çok, yaşadığımız her şey oraya yerleştiğinden beri. 

iki elimizi bir araya getirip hiçbir şeyi toparlayamadık ya, en çok da ona acıyorum. sadece dünyevi bile sayılamayacak savaşlarda cephe arkadaşıydık. onda da hep ben vuruldum. 

bazı cevapları alabilmek için doğru soruları soramam. ama bazı kelimelerin çok yersiz olduğunu biliyorum. 

ama sen sanki içimi bilmiyorsun, eskiden orada olduğunu ne çabuk unuttun.