24 Kasım 2025 Pazartesi

gözümü kapatınca yanındayım.

ben bi yangın olsam koynunda sönerim. cürmüm de fena değildir. 

benliğimde hücrelerimden daha çok şey kaplayan bir şeyi kaybettiğimin dönümünde gözlerine baktım. başka bir dönümünde daha da yakınımdaydın. bütün mimiklerinin anlamını biliyorum bu yüzden de dünyanın en zengin insanları arasında gözükmese de adım geçiyor. hangi ideal standartları dayadığımız boynumuz inceldi sevgimize karşı da, böyle ayaklarımızı kıçımıza vurarak kaçıyoruz bilmiyorum ama ben dikenlerinin üstünden atlıyorum. belki de bir bahçıvandım önceki herhangi bir hayatımda, deriyorum güllerini, sana vermek üzere yaptığım buketin içine koymak için. gözünün çarptığı o andayım bazen, orada durdurduğundan zamanı. alışırım sandığım gülüşünün, hala nefesimi kesmesine alışamadım. kırmızı kazağının sana çok yakışmasına alışamadım. zorluklar bile seninle ne çekilecek şeyler. benim göğsümü bende nasıl yatıştırabiliyorsun. içimdeki çocuğun kalbine kanı pompaladın, nefret ettiğim günleri sana gülerek nasıl anlattım. seni hep seninle nasıl güzel affettim. sürekli gidip geldiğim iki farklı uçta hep seninle kalmayı seçtiğimden yüzümde bir gülücük, göğsümde deli ağrı; içimde cesareti, kollarımda gücü. 

21 Ekim 2025 Salı

 kalan yaralarımı sana kadar kapatmak isterdim ki, seninkileri göğsümde daha da yumuşacık yapabileyim. her şeyin sana inanılmaz geldiği hayatı senin gözünden görmeyi o kadar isterdim ki. sana söyleyemem ama seni seviyorum.

sen zaten korkuyorsun diye senin için kendi adıma da ekstra korkmayı aldım başımın üstüne koydum, nolur anla ve kendi şahsi korkularını buluşmadığımız bir marmaray durağında bırak.

seni görmediğim günleri takvimime eksi yazıyorum, 

nolur gör

yaralarımızın harbiden de aynı yerde olduğunu farkettiğimde attın ilk çentiği, bu defa başka. 

gideceksin diye gelişine doğru düzgün sevinemediğim günlerimizi de kalbimin çocuk yanına veriyorum, dürttüğün için orayı. nolur inan!

seninle uyuyacağımda göreceğim rüyaların bile hayalini kurarken başladım bizim için korkmaya, kendim için korkmaya. nolur bil!

sen bir sonbahar yağmurusun, bütün organlarıma can suyu; kokun akciğerlerime hava misali doluyor. 

senin yüzünden unutuyorum söyleyeceğim her şeyi. 

yepyeni bir sevdasın, korkan şehrimin arnavut kaldırımlarında. kuytuları mesken tutmuş çocuklarımın gözlerinden akan yaşlarsın. belli ki benim korkularımdan da yuva yapmışsın kendine. 

her fotoğrafını çok seviyorum ama benimle daha güzel gülüyorsun, bana artık ne güzel gülüyorsun.  ve ben de senin yüzünden daha güzel gülüyorum her fotoğrafımda, senin güzel yüzünden.

hayattan alacağımla üstüne nasıl geliyorum, bile bile. ne bir akışına bırakıyorum bu dalganın, ne gözümün önünde kavga etmeyen iki insana açtığım savaşı bitiriyorum.

sana seni toparlamamaya sebep vermek istiyorum, artık bunu nolur anla.

sana senin için ve kendimden de bildiklerimle gelirken, yüklerini ben ne güzel taşırım sen de bil istiyorum. açgözlülüğümü mazur gör, açlığım yemeğe değil, sevgiye, senin sevgine.

beni neden sevmeyesin diye kendime sorup bin tane cevap bulduğumda, haklı çıkarım diye ödüm kopuyor. içimin ne kadar çocuk olduğunu gör isterim, nolur. 

eve döndüğümde, nasıl bir çocuğum, nolur bil.


bütün bunlara inan diye, cildi parıltılı insanların olduğu en sevdiğin kitaba el basardım.

1 Eylül 2025 Pazartesi

 sana söylemek istediğim her şeyi, başkalarıyla yaptığım diyaloglara yediriyorum, duymanı dileyerek. bütün bakışlar, senin bakışlarına benziyor artık. soru işaretlerini silebilecek bir şeyim yok elimde. olmayacak bir şeyi belki olur diye, gelmeyecek şeyi de belki gelir diye bekleyemem artık. oysa ki ben yeni basıyorum gaza, kemerim takılı ama her şey korkutucu. herkes dururken, durmayan her şeye sinirim bitsin artık. gözümü kapatınca bari karşıdan karşıya yalnız başıma geçmeyeyim istiyorum, güzel bir uyku çekeyim ya da. bütün kırıklarım iyileşsin. her şeye ve kendime bütün iyi niyetlerimin yaşama süresi birkaç saat olmasın. 

kaçmak isteyip de kaçamadıklarımdan yoruldum zaten artık eskisi gibi hızlı da değilim.

30 Ağustos 2025 Cumartesi

 bütün bu insanları görebildiğim için minnettar hissettiğim bir yerdeyim. senin alamadığın nefesleri de almaya çalışırım. ama önceliğim seni gururlandırmak olacak, her zamanki gibi.

doğru, iyi ki doğdum. bu hayatın bazı deneyimlerini sevdim, bazılarından nefret ettim ama yine de her yaşımda olduğu gibi yaşamaya devam etmeye ve onu sevmeye çalıştım.

karşıma çıkan her şeyden hoşlanmadım ama hoşlandıklarımın peşinden gidecek kadar da cesurum.

duyduğum bazı kokuları hiç unutmadım, gördüğüm gülümsemeleri de sıradaki yaşıma taşımaktır niyetim. yaşamak meslek olsa da onu sevmeye çalıştım. ittire kaktıra geldim bu yaşa, gerçek anlamda.

kalbimin kırıklarını bir noktada hallederim belki ama bu yaşımda sadece çok fazla kahkaha atmak istiyorum, herkesi rahatsız edecek kadar, herkesi imrendirecek kadar ve bulaşıcı olacak kadar çok kahkaha. yoluma hiçbir şey çıkmasın istiyorum ve ben karşıdan karşıya geçerken çok büyük kaygılar gütmeyeyim. 

sen nerede olursun bilmiyorum ama bugün güzel bir gün olacak ve ben tatlı olacağım. ben korkularımı olabildiğince geride bıraktığım bir yerde olmak isterim, ondan bu kadar kendimi zorlayışım, olduğum kişiyi performe etmeye çalışmam. 

bu yaşımda her şey olabilir ama yine seni anlayacağım, sen beni anlamasan da.

ve hiçbir zaman seçmemiştim yalnız kalmayı bu zamana kadar, bu yaşıma yalnız gireceğim. 

şimdi ben iyi ki doğarken, çok az şeye de aynı minnet cümlesini kuruyorum ama yine de nice mutlu yıllarımızadır kaldırdığımız her kadeh. 

ve bir gün her şeyi yoluna koyacağımıza dair bir umuttur, içimizdeki. 

24 Ağustos 2025 Pazar

 bütün bu olan biteni nereye koyacağımı bilemedim. öğrenmem ve yaşamam gereken her şeyin altında neredeyse ezilirken neye şükredeceğimi bilemiyorum; ve şimdi oturduğum her yerden kalkarken biraz daha zorlanıyorum. gittiğim, gitmek zorunda kaldığım yerlerin bambaşka rotalara dönüşmüş olması beni çok şaşırtıyor. bulunduğum yerlerde tek başıma olduğumdan ve aslında olmamak için aklıma gömülürken, durduramadığım gözyaşlarımın elimi tutmasına izin verdim.

gözümü kapatamıyorum. yanılmışım, artık her şey daha parlak. ve hep aynı ışık, nefesimi kesen, beni yarım yamalak uykularımdan boğazımda bir yumruyla uyandıran. 

koşanlar, duranlar ve başımı tutanlar, hepsi ne kadar iyiler ve ben ne kadar kendimdeyim. her şeyi bilmemek için, kendi içimden bile kaçmak istiyorum. kulağımdan hiç gitmeyen sesleri, ne kadar yüksek olursa olsun şarkılar, duyuyorum. yazın ortasında bir de bunlarla üşüyorum. bütün bunlar bir odada biterken, deklare ettiğim şeylerin benimle ilgili olması ne kadar tuhaf ve alışılmayacak şeyler. ve bütün bunlar bittiğinde bir daha aynı ben olmayacağımı bilmenin içimdeki buruk etkisini atamıyorum çünkü kendimi kaybetmeye bu denli yakınlaşacağımı düşünmemiştim hiçbir zaman. 


tuhaf olan, saatler hep geçen şeyler ama erteledikçe geç kalınıyor, yine de bir dakika ertelenseydi bazı şeyler belki de böyle olmazdı.


şimdi kendi değerimi kendimi kaybedince anlamamam gereken bir yerdeyken, yerden güç alarak kalkıyorum, elimi tanımadığım eller tutuyor, her zerresini ezbere bildiklerim yerine. ne çok yan etkisi var olan her şeyin, kemikler zamanla kaynar ama kalbime anlatabileceğim hiçbir şey yok, ona en büyük haksızlığı ben ettim, atsın diye kimlere gittim; şimdi bu kadar korktuğu bir yerde onu da saramıyorum.

kendime sarılmam gereken bir durumdayken, ve bunu içtenlikle ve isteyerek yaparken, kendime sarılınca canım yanıyor. 

yüzünü hiç görmediğim eller yoklarken nabzımı manzaranın güzelliğine dalmıştım. nitekim, görmediğim her şeyi de görmek zorunda olmadığımın kanaatine vardım. çünkü bazı şeyleri görmek için, hiç ait olmadığımız ve bizde hoş durmayacak şekillerde bulunmamalıyız. zaten bana kalırsa, görmemem gereken çoğu şeyi görmek zorunda kaldım, yazgım gereği. 

yine de manzara tatsız bir anın içinde olduğu kadar güzeldi. 

9 Ağustos 2025 Cumartesi

 bir kitap okurken bile yanında altını çizmek için kalem taşımanın hayata dair çok kıymetli bir iyi niyet ve umut barındırdığını düşünüyorum artık. kitap ayracı taşımamaktan bahsedemiyorum.

yaşanmış ve yaşanmamış hatta yaşanamamış her şeyi ben düşünemem artık, onlar senin sahanda. ben elimden geleni hem rakımı 37 metre hem de 40 metre olan yerlerde yaptım. tam olarak rakımı kaç bir yerde yan yana yürürüz bilmiyorum ama ben tek başıma şu son birkaç ayda çok fazla kilometre yaptım.

sanki çok uzaklaşmışım ya da hep uzakta kalacakmışım gibi, kendi içimdekini yeniden bulacağıma inandığım ve hissettiğim her şeyden ve senden kaçtığım aylar boyunca; 

içimdeki şehirli kadını bir keşiş gibi yürüttüğüm bunca yol boyunca, eşyalarımı bile zorladım kendilerini ait hissetmedikleri, eğreti durdukları yerlere.

şimdi başladığım yere geri dönüyorum; 

Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.

ben kendimi bulacaksam bu kaosun içinde bulurum, her zamanki gibi. insanın da şahsi kaosu vardır. ordan kaçsan da orası seni yine bulur. 

insan kaçmaya ait değilmiş;

geçtiğimiz bunca ay içinde çok fazla şey oldu ama ben yine kendimi seçmeyi öğrenmeyi öğrendim.

ve geçtiğimiz bunca ay içinde pek bir şeyi anlayamadım, zamanı vardır, ama seni özledim.

geçtiğimiz bir sürü ayda, konfor alanımdan çıktım, en azından bunu yaptım ve ne kadar zor da olsa insanları tanımayı ve büyümeyi öğrendim.

ve geçtiğimiz aylar boyunca, kendime sıfırdan bir hayat yaratmaya çalışırken farkettim, ben zaten bir hayata aitmişim, oraya geri dönmek istediğimi anladım. 

29 Temmuz 2025 Salı

 virgülleri bu kadar sevdiğimi bilseydim hiçbir şeye nokta koymaz sürekli nefes aldığım yerlerde, nefes aldıran cümleler kurardım. sanki birkaç önemli şey gibi bunu da geç anladım. insanların yanındayken, yanında olmadığım insanları özlemekten, bir şehirdeyken olmadığım diğer şehri özlemekten ne kadar yoruldum. bilmiyorum senelerdir aynı yara nasıl kapanamaz, nasıl ve neden kanar, her türlü merhemi sürdüm ama gel gör ki yaramın kabuğu benim dünyaya karşı duvarım oldu. ama yine de, geride durmayacağım yürümekten, yollarım sana çıkar. yaşamak yer yer keyifli olsa da, içinde sen olduğunda lunaparka döner. seni özlemek bir jeton kuyruğu gibidir.

sana iyice yaklaştığımda gördüm, gözlerinin altında biriken yorgunluğu, gülümsemekten yanaklarındaki çukurları ve yüzündeki bilimum seni sen yapan detayları. bu katılaşan dünyayı yumuşatsan bir sen yumuşatırsın. attığım her adımın izini sen daha belirgin yaparsın. 

denizin üzerindeki taşa benzedim iyice, susan ve üzerinden gelip geçen dalgaları kabul eden. bir yaz umudu, bir durgunluk isteği değil midir o taşın da içindeki? 

bu havalarda azalması gerekirken sanki artıyor gibi dalgalar, gitgide kaybolurken bir dehlizde, soruyorum kendime, yine karanlıktan mı göremedim ışığı? en son nerede duydum çıt sesini bilmiyorum, kendimi sevmeyi hatırlarken kaybetmişim duyma yetimi. acaba diyorum, dört duvar arasında pek kalmadığımdan mı yürümüyor duvarlar üzerime, yoksa gözlerine baktığımda yine adrenalin mi salgıladım da çektiğim acıyı hissetmiyorum, acı çektiğimi kollarıma ve bacaklarıma sıçrayan kanla mı farkediyorum? 

ben boyamaya başladım günleri istediğim renklere ama sen de söyle, bu duvarı hangi renge boyayalım? 

o taş var ya hani benzediğim, medcezir olduğunda, bir yerden sonra sular altında kalır. 


teşekkürler, beni bir zamanlar çok sevdiğin için.

22 Temmuz 2025 Salı

bazen kendimi düz yolda bir arabanın direksiyonunda gibi hissediyorum ama kullanmayı bile bilmeden. bazen de uçurumdan aşağı giden bir arabanın el freni gibi. daha gözlerim kurumamışken insanlarla konuştuğum hava su da boğuyor artık beni. sesimdeki çatlakları sıvamaya çalışıyorum. sanki çözümü bendeymiş gibi her düğüm olduğumda kendime dönüyorum. 

gittiğim hiçbir yerde kalamıyorum.

hiçbir yere ait hissedemiyorum.

artık mutlu olamıyorum.

ben bu arabayı süremiyorum. 

olur da bir gün bu araba kendini ilerletirse, içinden atlarım diye korkuyorum. 

bir yanardağ gibi içimde biriken lavı nereye koyayım tanrım?

kurduğum bütün cümleler neden eksik?

artık bir hatıraya verdiğim sözü tutmak için kendimi dünya üzerinde tutmak ne zor tanrım. sen görürsün, sen bilirsin ve dilerim bir sebep verirsin. 

ben beni bekleyen trene yetişir miyim bilmem ama beni bekleyen tren de bir yere varır mı bilemem. yine kendimi zor sevdiğim bir yerden, trenden de korkarım beni beklediğinden. 

benim açtığım içim senin de bana açtığın içinle bilmem gitti nerelere. artık duramıyorum buralarda ama yine de merakımdan alma beni yanına. cesaretim olduğundan değil yaşamaya ama yine de belki sen de gülümsersin her şeyin sonunda. belki ben seni gülümsetirim her şeyin sonunda. 

çoğu zaman kimsem yok gibi, bir taş gibi kalıyorum ortasında hayatın. taşın bir sonraki adımı, bir sonraki adımı atmaya güveni var mıdır?

eminim, her gün bir önceki günden farklı bir yüz görüyorum aynada. tanrım artık seni de görmüyorum, kendimi ne kadar unuttuysam seni de o kadar unutuyorum. sanıyorum, inançsızlık böyle bir şey. söylesene, bana kaşlarını çatıyor musun? 

‘’rağmen’’e ara verdim artık hep ‘’henüz’’ diyorum. henüz kendimi devam etmeye ikna edemiyorum. henüz devam etmeye bir sebep bulamıyorum. 

bu hangi rüzgardı, tam olarak ne zaman esti? benim köklerimi ben değil, bu rüzgar çekti aldı. şimdi o rüzgar kasırgaya döndü, kalsam kaybolur, dönsem de kaybolurum.

kulaklarımın duyduğu yalanlar benim dünyama ne kadar da yakışmıyor. kaldı ki ben dünyama daha gençken, ne güzel inanmıştım, çok derinden inandığım gibi kendime.

benim bu dağılan parçalarım nerede tanrım, onlar tekrar birleşir mi?

ne kadar törpülesem de tırnaklarımı, dönüp bana batan şeyler, hep benden oluyor. ben nasıl bir bitkiyim ki hala sevmedim yerimi? bana batan ve kabuk tutan yaralarım beni daha ne kadar hayatta tutar bilemedim, yine de suladım hep kendimi. 

içimi tekrar bulacağım diye, kim bilir daha kaç kilometre yol yaparım. ama zaten fıtratım değil miydi bu, insan kabul etmişken küser mi kendi kaderine? şimdi ben bu yolların ustası olurken, her gidiş dönüşümde ‘’bir gün temelli’’ diye geçirirken içimden, kutularda duran eşyalarımı sineye çekerken, bu yolu bir gün bitirmez miyim?

9 Temmuz 2025 Çarşamba

 gerekirse hep evimi sırtımda taşırım da bir daha kendimi kendime gücendirmem. eskisini çok özlüyor olmamdan anlıyorum artık, gelecek olana kalbimde çok güzel bir yer inşa ettim. 

ama farkettim ki, herkese ve her şeye inat inandığım platonik tanrıma bile uzak kalmışım. 


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, biraz kendime yazık etmişim. günlerimin ruhsuz renklere bürünmesini sevmiyorum, artık alıyorum elime kendi fırçamı. bir çöp birey bile çizemem ama bu günleri en canlı, en güzel renklere boyayacağım. bu kahverengi günü, sarıya boyayarak başlıyorum.

geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, ne kadar kaybettiysem o kadar buldum kendimi. benim kendimden başka doğru bildiğim bir şey yok. 


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, unutmak istedim hepsini, en güzelleri bile. kavuşmanın hayalini kurarken dahi kekeledim konuşurken. ne kadar bırakmak istesem de, o kadar içtim sigarayı. kendi nezarethaneme attım kendimi, sonra da orada unuttum çoğu zaman. kendi kendimi yargılarken hatrımdan çıkmış kendime karşı bir hükmüm olmadığı.


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, içten kahkahalar attım, duymadan kahkahalarımı. çok güzel çıktım fotoğraflarda. güzel olduğuma inandım. mutluluğumu sevdim. 


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, mutsuzluktan kaçmaya çalışırken yer yer mutsuzluğun kucağında buldum kendimi. katlanamadım hayata ama devam ettim. kıyısından döndüğüm bütün uçurumların, çok güzel fotoğraflarını çektim. 


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, hiç farketmedim geçtiğini bunca zamanın. ne kadar büyüdüğümü farketmedim. rağmen demeyi öğrendim, her şeye ve sana rağmen. 

bütün bu geçen zamanda, bu dünyanın zamanına ne kadar ayak uyduramadığımı gördüm, ne kadar yanlış zamana ait biri olduğumu. 


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, seni çok özledim. keşke dedim, keşke ‘’sen olsaydım da, giyinseydim dünyayı’’ ya da geçmeseydi bu zaman ve seni hiç özlemeseydim. senin için çıktığım bu yolda, kırılmasaydı hiç kalbim. 


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, ‘’seni sevdim ve canıma yürüdü bütün zamanlar.’’ zülüflerini topladım üstümden, günlerce çıkarmaya çalıştım kokunu kıyafetlerimden, atmaya çalıştım sesini kulaklarımdan. seni kendim için sevdim ama seni sevmeyi senin için bile sevemedim. 


4 ayın kaç gecesi aldım uykumu bilmiyorum ama beni uyandıran karabasanları sevmedim. yaşamın bana bağışlanmamasını sevmedim. bana hayatta olduğumu hatırlatan nefesine tutunmadım. bana bende bırakmadığın topraklarımı geri kazanma niyetindeyim. seni sevmeyi sevmedim. 


geçtiğimiz 4 ayda çok şey olmuş, sen acını alıp da sıkıştırmışsın göğsüne. istemem orada dursun ama sen daha iyisini bilirsin.


çok şey oldu geçen 4 ayda evet, denize bakmayı ne kadar unuttuysam, farkettiğimden beri o kadar çok bakıyorum artık. senin hiç tanışmadığın denizlerle anıların var, büyük binalı şehirlerde küçük apartmanlı kasabaların hayalleri kurarken. 


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, ya gidersem ve geri dönemezsem diye korkular güttüm. her şeyden ve herkesten korkarak nefes nefese daldım uykulara. her şey daha kolay olsun diye ettiğim dualar bir yere ulaşsın istedim. tutmak için çırpınan ellerim, bir yere tutunsun istedim, sustuğum ve susmadığım her şey bir kulağa ulaşsın istedim. ben olmak bu kadar zor değil diye kaldığım bir yerde ilk defa bu kadar yabancı, ilk defa bu kadar uzak hissettim. 


bu son birkaç haftada, kendime rastladığım yerlerin altını hala çiziyorum ama artık düz çizgiler çekemiyorum. sorduğunda diyemedim; soyadımla gündeme gelmek istemiyorum. ben sadece benim ve istediğim çokluk, çoğu şeyi de içinde barındırmıyor. 


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, en çok güldüğüm yerden taşınma kararı aldım. yeni taşındığım yerde daha çok güldüm sonra her gülüş yüzüme büyük geldi. yepyeni sokaklarda yürüdüm. şimdi o sokaklara geri dönüyorum, yüzümde gülümsemeyle. hiçkimseyle dövüşmeden. değişsin bildiğim her şey. ben yine ben olurum, ne kadar zor gelse de; bu yaşıma farklı bir şekilde gelmedim. zoruma giden çoğu şey ve zor olan her şeye göğüs germeye çalışırken en sevdiğime yabancılaştım, kendimi tanımadım. kendimi de unuttukça hatırladım. olsun ama, hala hayattayım. tuttuğum ipe güvenim tam, indirir beni dünyaya.


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, buzullarım güneşe teslim oldu, sularım çekildi ve bitti. ben bu hayatı benden büyük bir delicelikle sevdim, seni sevdiğim gibi. beni iyi pişmiş kurabiyeler gibi dağıtan kimdi; hayat mı, sen mi?


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, beni yakan seni kavurmadı mı? bu acıların ustası olacağız, bu yolların sonunda. meyvelerin olgunlaşmasını beklediğimiz serin odalarda, sığındığımız konuşmalar ve konuşmamalarla bekleyeceğiz bu çektiğimiz ağrıların dinmesini.


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, yan yanayken bile farklı şekillerde büyümeyi öğrendik, o kitapları aldık sağa sola fırlattık. sevdiğimiz şarkıları açtık ve kötü zamanların geçmesini beklerken birbirimiz adına nefesler almadık.


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, çok şey anlatmak istedim, gül istedim. kaçırdığım keçileri sana göstermemekti meziyetim. bu güzel gülüşlerimi sen görmezken, kilitli kapıların anahtarlarını aradığımı çaktırmadan bulmam lazımdı. 

ama çok uzun ve bir o kadar kısa bir zaman geçti, bu kadar şey sığamaz dediğin bir zamana o kadar çok şey sığdı ki, kalbimde konuşlanan şeyi başka bir yere yerleştiremedim. kalbimde koşan atları senin olduğun bir çiftliğe yerleştiremezdim.


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, seni ne kadar çok sevdiğimi hatırladım. 


geçen bu 4 ayda, yine biri bana yaşamayı öğretsin istedim. aman allahım ne kadar zor burada kendi olmak bir insanın. bu sıcaklarda, soğuk geçen gecelerin hırkasını üstünden atamamak, büyümeyecek bir çiçeği sürekli sulamak. kendini bu dünya toprakları üzerinde tutmak. bu suları bulandırmamak.

bir sabrı içinde barındırmaya başlamanın tek çare olduğu bir yerden geliyorum. bundan dolayı artık yumuşatacak göğsümü bile kaybediyor gibiyim. o yüzden artık boğazımdaki düğüme dönüşüyorum. gençliğimde bıraktığım şeyleri geri toplamayacağım, onları sana bırakıyorum ama artık bavulumu da çok az şeyle dolduruyorum. bana benden kalacak tek şey, kemiklerim olacak. bana sanki, ben hiç ölmeyecekmişim baktığın günlerde, o kadar inanmıştım ki hiç ölmeyeceğime. insan bakışlarını bile seçemiyor, şimdi anlıyorum. bir gün öldüğümde şunu bilmeni isterim, benden sana sadece sen kalacaksın. 


geçtiğimiz 4 ayda çok şey oldu, bu yolda ne kadar da yalnızmışım ve bu yolda hiç yalnız olmak istemiyorum tanrım.

1 Temmuz 2025 Salı

 nereye gittiğimi bilmiyorum, koşturup durmak ne kadar yorucu onu biliyorum. 

gittim ben o yollardan ve haklıymışsın, dönülmezmiş geri. şimdi sen düşün, yokluğum yol yol uzadı; özledin mi beni, unutur musun beni? saklayamadın beni hiçbir yerde. paran bitti, beni harcadın. oysa ki, o kadar da elini uzatınca tutacağın gibi cebinde değildim. 

ettiğin yazıkları 3’ten sonra saymayı bırakınca karar verdim sana 6 kol uzak mesafede durmaya. sen bana çok geç geldin, benim için maskara olacak yaşı geçeli çok oldu. beni bana unutturamazsın istesen de, ben her gece kendi koynuma giriyorum. sen nasıl bir sakin limanı elinin tersiyle ettiğini bilmiyorsun, bütün o şarkıların kritik yerlerinde bana baksan bile. sana veda etmek istemediğim bunca zaman içinde, seni terk etmek hiç zor olmadı. 

seninle gurur duyduğum anlar benim hayatıma eksi yazmış güzelim. beraber başardığımız şeylere bakınca, beraber paylaştığımız sahne ışığı zaten sana daha çok yakışıyor ama benim ışığım sende ne kadar eğreti duruyor. şimdi kilometrelerce uzaktayken daha net duyuyorum, ne kadar titreyen ve ne kadar korkak bir sesin olduğunu. sen hiçbir aşkı bağırıp çağıramazsın dünyaya. 

aynalarda yüzüne bakmadığın o kadar belli ki, rüyalarının mutlu sonla bitmemesine şaşırmamalı. 

26 Haziran 2025 Perşembe

 yörüngelerimizde olmamızı özlüyorum. kaybolduğumuz yoğun hayatlar içinde, ellerimizden tutamıyor oluşumuza azıcık gönül koyuyorum. pusulalarımızı kaybetmekten kaçınıyorum. derimin altında, kalbimin içinde ve beynimde zonklayan sana dair her şeyi çok seviyorum. monologlarımızdan hoşlanıyorum, denize baktığım her bankta yanıma seni oturtuyorum. 

rüzgara kendini bırakan kuşlar beni çok korkutur ama seninle onlar kadar özgür olmayı özlüyorum ve bu çoğu zaman da sadece filmlerde olur gibi geliyor. ve ben hala bizim hikayemizi anlatacak kadar senaryo yazamıyorum. ama biliyorum ki, şahsi hikayemin kredilerinde adın geçer. evin yolunu arar gibi. 

22 Haziran 2025 Pazar

 bütün yalanlara kanıyorum, her şeye evet diyorum, yine de kendimi bu kadar yalnız hissetmekten alıkoyamıyorum. bütün manipülasyonları göğsümde yumuşatmaya çalışırken çelik yeleğimi, hangi evim dediğim dört duvar arasında unuttuğumu düşünüyorum. kupkuru bir dala döndürdüler kalbimi kocaman bir çiçekli bahçeyken. beni suladıklarına inandım sevdiğim şeylerin, sularının ne kadar bulanık olduğunu görmeden. yavaş yavaş solduğumu hiç farketmeden çiçeklerimin güzelliğine dalmışım, solduklarını bilmeden. şimdi sahip olduğum birkaç parça şeye yanan bir kibritle yaklaşmak istiyor gibiyim. ait olduğumu düşünmekle başlamış hatalarımın domino gibi yıkılması üzerime.

her gün buraya ilk geldiğim güne dönmek istiyorum, en baştan başlamak için. hissettiğim güzel şeyleri bile benim suçum haline getirdiler. bilinçli aldığım nefesleri öksürükleriyle zehirlerler, onlardan kaçtığım uykularımın rüyalarını gerçeğe yakın kabusa çevirirler. rüyalarımda görüyorum senden görmediğim şefkati, uyanıyorum şaşkınlığıyla. sarmadığın gibi sarmaladığın, bakmadığın gibi baktığın, olmadığın kadar içtensin. keşke hep rüyalarımda kalsaydın. ufak tefek şekilsiz taşların olsaydı bana tek dokunan kötülüğün o da kabulümdü. 

kendimi bana hatırlatan aynaya dönmek istiyorum. o aynaya bakamıyorum. kendimi göresim de yok sanıyorum. ama sonra duyuyorum içime işleyen o sesi ve o sesle birlikte içimde kıstığım her şeyin sesini. kapattığım musluklar açılıyor. bana verdiğin kadar büyük bir alana ihtiyacım yok sanıyordum, o alanın içinde olan sevgi ve şefkat miktarını farkedene kadar. 

bütün bu yazgının nasıl geliştiğini merak ediyorum hep ve şaşırıyorum; ne acayip bir yazı. sonra dönüp kendime bakıyorum, kozamdan çıktığımdan beri o kadar büyük bir kelebeğim ki, kozamdan daha küçük bir yere sığmaya çalışmamalıydım. hiçbiri benim suçum değildi, bunları da ben haketmedim. ben her şeyi çok iyi yaptım, bunu da şurdan biliyorum; benim elimden baya iyi şeyler gelir, elimden gelen şeyler baya iyidir. aynaya bakmıyorum ama gözümü kapatınca aynanın karşısındayım.

17 Haziran 2025 Salı

 sahip olduğum birkaç çamaşır ve biraz çorabı günün başında satın aldığım bir kutuya koyunca yerleştim ve bir yerde evim var sanıyorum. oysa burada nasıl varolma savaşı verdim, veriyorum. aynı içimdeki gibi, dış dünyamdaki gibi. hala aynı yalnızlaşmalar ve aynı yalnızlaştırmalara kafa tutmaya çalışırken, büyüyen bütün stresi içime attığım gecelerin sabahlarında iştahım yok. ne yorgunum. 

“hiçbir yere ait olamayanları iyi tanırım, her yere aitmiş gibi davranırlar.” 

iki güleryüzüne kanarım, dönmeyeceğim. yatağını bulan suyla işim yok belli ki, ben yeni barajlar peşindeyim; hem kendime, hem de dünyaya ziyan. 

bağıramıyorum ne sana ne kendime, beni bana unutturdular! beni yine öyle kötü sevdiler! 

ben hala bana sadık olduğum için verdiğim bütün bu savaşların ortasındayım, hala sadece kendime sadık olduğum için sana duyduğum sevginin arkasında duruşum. sen ki öyle birisin, sana sevgimin karşısında bile duramıyorsun. beni senin kurtlardan kurduğun sofranın, ana yemeği sandın belli ki, bilmedin ki ben ancak bir sofradan kalkarken ağızda kalan o en güzel tadım. senin tadın tuzun yok, damak zevkin de yok, sen anlamazsın böyle şeyleri. 

13 Mayıs 2025 Salı

 zamanında içime akıttığın bu sevgiyi işleyecek yerler buldum. senin dilinin ucuna getirip de kendine kabul ettiremediğin sevgim, benim hayatımı baştan aşağı değiştirdi. sen boğazıma dolanan çoğu şeyi bilirken, o kadar uzakta durup sadece bana bakışın kalbimin bir sonraki ritmini değiştirirken, ben hala senden vazgeçmeye çalışırken buluyorum kendimi. bütün bu yorgunluğu anlasan bir sen anlarsın. bir birayı içme hevesiyle ağzımın yerini bulamayışımı, sesini duyduğumda her şeyin sustuğunu bir sen bilirsin. yine de her güzel şeye rağmen ne kadar yalnız hissettiğimi tahmin edip, beni yine çoğaltmaya da çalışırsın. her şeyi seninle paylaşıp, ellerimi tuttuğunu hem fiziksel hem ruhsal hissettirişlerinden sonra moraran ellerimi de gör isterim. bu yalnızlıkları gidermenin bir yolunun da senden geçtiğini farkettim. sen varken daha kolay, seninle paylaşınca daha çok oluyor her şey. sen gün içinde başka şeylere de gülersin sonra yanıma gelirsin ve hem bana hem de benim için gülersin. bunu nasıl yaptığını da bilmek isterim ama bir o kadar da istemem. çünkü benimle gülmen bana yeterlidir. ama hiç de bilmezsin, seninle güleceğim anları düşünmekten nasıl zamanı geçiremediğimi, nasıl gözümün pınarında biriken yaşları içime akıttığımı. sen pek bir şey bilmezsin zaten o yüzden her şeyi bana bırakıp, bu sevginin failini de, meçhulunu de ben yaptın. yokluğunda betimin benzimin attığını hiç görmedin. matemlerimi duyduğun an benden çok konuşursun, sempatik bir yerden anlarım ama yine de sana kızarım. beni mateme sürekleyenin sen olduğunu da pek anlamadın. her şeyin bu kadar mümkün olup da yine de imkansız oluşunu gözler önüne sererken sen, ben herkesle seni konuşurum çünkü nereye gidersem sen orada olursun. titreyen ellerimi her gün tutup da sakinleştiren de, seni görüp sesini duyunca taşikardimi durduran da benim. kalplerimizin aynı yerde atmadığı günlerde, geceleri sabaha zor erdiririm. göğe uçurduğum hiçbir güvercinden haberin yokken, benim yetindiklerimi bilsen bu sabıra ortak olurdun. 

seninle açılan bu kapının seninle kapanacağı gerçeğini hiç hesaba katmadım. beni düşündüğün her anı, iliklerimde hissediyorum ama bütün bunların benden geçtiğini de hissediyorum, artık gerçekten yaşlıyız. 

senin uğruna diktiğim güllerin, dermek için bir mevsimi yokmuş. gözlerinde kendime bir yer ararken, güzel görünüyor muyum kaygısını bile güdemiyorum. sadece kendime bir yer arıyorum sende. 

28 Nisan 2025 Pazartesi

 sana her yazmaya çalıştığımda ne kadar muallak bir temam olduğunu görüyorum. ilişkimiz gibi. bu benim yazarlığımın noksanlığından değilmiş halbuki. seni yazmak isterken yazamıyorum çünkü senden çok etkileniyorum. 

ben bana sindikçe sen daha çok yer kaplıyorsun bende. bilmiyorum bunu nasıl yapıyorsun ama ben söndürmeye çalıştıkça sen bir fitil daha ateşliyorsun. beni hayatında nereye koyacağını bilemediğinden uydu alıcısı yaptın ama ben senin karışık sinyallerini çanağımda karşılayamıyorum. beni sevdiğini sen hariç herkes biliyor artık, dilerim sen de korkularından sıyrılırken gecenin üzerine diktiği bu hırkayı güzel omuzlarından sıyırarak koş bana bugün. 

sana seslenmenin şeffaf bir suyun üzerinde yürümek gibi hissettirmesini seviyorum. yaşıyormuş gibi, kendimi çok yüksek bir yerden paraşütle atmışım gibi. göz pınarında donan bir yaş olsam da, sen bana kıyamadığından değil, kendinden kaçtığından ağlamazsın. kaçamak bakışlarının 

üzerinden birkaç gün geçti, saliselik olayların bende saatlerce hüküm sürer. senin burnumda tütme toleransın çok düşük, nereye gidersen beni de yanında götür istiyorum. zaten bu şekilde çıktığım kabuğuma artık geri de dönemiyorum, kabuklarımdan sıyrıldığımdan beri çok büyümüşüm, artık en konforlu bildiğim yere sığamıyorum. bana güzel günlerden bahsedeceğini biliyorum, hazır bahar da gelmişken şimdi değilse ne zaman? 

fotoğraflarından seni anlamaya çalışıyorum geceleri. bana olan sevgini cebine koymuşsun belli ama pratikte işe yaramıyor, bunu biliyor olmalısın.

herkes bana sorup gülüyor ama aramızdakinin ne olduğunu daha çok ben, biraz da sen biliyorsun. zaten sen de herkesle konuşulmuyorsun. bu yokuşu atlatırsak düzlükteyiz. 

seni hiç beklemediğim bir anda buldum, beklemediğim bir anda da kaybetmek istemiyorum.

ben dümdüz yürürken, önüme atlayan senden kaçamıyorum. 

sana olan aşkımın ağrısını dindirmek için sabahladığım gecelere zar zor varıyorum, en çok da o günlerin dönümlerinde, bir de senin başka bir yere gidişini izlerken çok zorlanıyorum.